Aydın’a bağlı Menteşe kazasının Kozkaya (Kuzkaya) köyünde doğdu. Babasının adı İlyas’tır. Medrese tahsilini tamamlayarak Kırkakçe Medresesi’ne müderris ve daha sonra İstanköy adasına müftü oldu. Tasavvufa bu yıllarda yöneldi ve İstanbul’a gidip Celvetî şeyhlerinden Zâkirzâde Abdullah Efendi’ye intisap etti. Seyrüsülûkünü tamamlayıp Bursa’ya halife olarak gönderildi. Burada bir dergâh yaptırdı ve bir müddet irşad faaliyetiyle meşgul oldu. 1090’da (1679) Aziz Mahmud Hüdâyî Âsitânesi şeyhi Divitçizâde Mehmed Efendi vefat edince tekkenin meşihatını halifelerinden Niksarlı Şeyh Mehmed Efendi’ye bırakıp İstanbul’daki pîr makamında yedinci postnişin sıfatıyla irşad görevine başladı. 1091 (1680) yılında Kadızâdeliler’den hünkâr vâizi Vanî Mehmed Efendi ile aralarında geçen bir tartışma neticesinde Vanî Mehmed Efendi’nin talebiyle IV. Mehmed tarafından görevinden alındı. 1683 Viyana bozgununun ardından Vanî Mehmed Efendi’nin Bursa’nın Kestel köyüne sürülmesi üzerine 1684 veya 1685 yılında bir hatt-ı hümâyunla tekrar Celvetî Âsitânesi meşihatına getirildi. Üsküdar’da kendi adıyla anılan üç tekke, bir hamam, ikisi Üsküdar, biri Kadıköy’de üç çeşme inşa ettiren Selâmi Ali Efendi (bk. SELÂMİ ALİ EFENDİ TEKKESİ) 1103 yılı Safer ayında (Ekim-Kasım 1691) vefat etti ve Kısıklı’daki tekkesinin hazîresine defnedildi. Vefatına “hitâb-ı elest” ifadesi tarih düşürülmüştür. Tekke 1912-1917 yıllarında yıkılıp sonraları ortadan kalkmış, türbesi 1957 yılında tamir edilmiştir.
Selâmi Ali Efendi’nin, tasavvuf karşıtı Vanî Mehmed Efendi’nin yanı sıra dönemin önemli sûfîlerinden Niyâzî-i Mısrî ile de ciddi ihtilâf içinde olduğu Niyâzî-i Mısrî’nin ona hitaben yazdığı mektuptan anlaşılmaktadır. Niyâzî-i Mısrî’nin mektubu elde bulunmakla birlikte Selâmi Ali Efendi’nin mektubunun mahiyeti bilinmediğinden ihtilâfın sebebi hakkında kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Bursalı Mehmed Tâhir ve Hüseyin Vassâf bu ihtilâfı meşrep farklılığına dayandırır. Hüseyin Vassâf, ihtilâfın kaynağının Niyâzî-i Mısrî’nin Risâle-i Haseneyn adlı eserinde Hz. Hasan ve Hüseyin’in nebî olduklarını savunmasına, Selâmi Ali Efendi’nin de bunun mümkün olamayacağını söylemesine bağlar. Bosnalı Mehmed Fevzi Efendi, Fenâî Mustafa Efendi, Bilecikli Osman Efendi, Fenâî Ali Efendi ve Niksarî Mehmed Efendi, Selâmi Ali Efendi’nin yetiştirdiği halifelerin önde gelenleridir. Selâmi Ali Efendi Celvetiyye tarikatının Selâmiyye kolunun pîri kabul edilir. Celvetiyye tarikatı XVII. yüzyılda Aziz Mahmud Hüdâyî Âsitânesi’nin yanı sıra Selâmi Ali Efendi’nin inşa ettirdiği tekkelerde faaliyet göstermiştir. Celvetî âdâb ve erkânının sürdürüldüğü Selâmiyye’de belirtilmeye değer önemli bir fark Selâmi Ali Efendi’nin on üç terkli Celvetî tacını on yedi terkli hale getirmesidir.
Kaynaklarda Selâmi Ali Efendi’nin şiir ve ilâhileri olduğu kaydedilerek bir iki örnek beyit verilmekteyse de bunlar Hüseyin Vassâf’ın işaret ettiği gibi “Selâmî” mahlasını kullanan XIX. yüzyıl Nakşibendî şeyhlerinden Mustafa Selâmi Efendi’ye aittir. Onun tek eseri Celvetî âdâb ve erkânına dair Tarîkatnâme’sidir. Üç yazma nüshası (İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 1081; Hacı Selim Ağa Ktp., Hüdâî Efendi, nr. 230, 270), bir taş baskısı (Hâzâ Risâle-i Kutbü’l-aktâb Şeyh Selâmî Efendi, İstanbul, ts.) bulunan eser yeni harflere çevrilerek yayımlanmıştır (bk. bibl.).
https://islamansiklopedisi.org.tr/selami-ali-efendi