• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarıyla Açılan Kapı
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarının adı
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarının adı
Ajandam Üsküdar 2025
Site Haritası

15 Ekim

HÜSEYİN KUTLU

(1949-)

1949 yılında Konya’da doğdu. İlk,orta ve lise tahsilini Konya’da tamamladı.1968 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne kaydoldu. 1968-1972 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı Eskişehir Mihaliççık Merkez Vâizliğine tayin edildi. 1972-1975 yıllarında Kadırga Sokullu Mehmet Paşa İmam-Hatîbliği görevinde bulundu.

1974 İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Aynı yıl (H.1395) Hâmid Aytaç’dan sülüs-nesih yazı icâzeti aldı. Ayrıca Uğur Derman Bey’den ta’lik meşk etti. 1975-1976 yıllarında Bursa Işıklar Askerî Lisesi’nde askerlik görevini felsefe öğretmeni olarak îfâ etti. 1976-2002 yılları arasında Hekimoğlu Ali Paşa Câmii imam-hatipliği görevine gönüllü olarak tâlip oldu.

İslâm medeniyetinin merkezi olarak telakkî ettiği câmiye, kaybettiği fonksiyonlarını kazandırmak için büyük çaba sarfetti. Bu kurumun en üst düzeyde temsilcisi olma misyonunu yüklediği imam-hatiplik görevini külliye ölçeğinde gerçekleştirmeye çalıştı.

Harap durumda olan Hekimoğlu Ali Paşa Külliyesinin sebil, türbe, kütüphâne ve hazîresinin îmar ve ihyâsına çalıştı. 2001 yılında 28 Şubat kadrolarının “potansiyel tehlike” suçlamasıyla sürgüne gönderildi. 2002 yılında emekli oldu. 2002-2008 yılları arasında yazmış olduğu güzîde Mushaf-ı Şerif’i medeniyetimize hediye etti.

Sanatın asıl gayesinin gönülleri bezemek olduğu düşüncesiyle meşk usûlünde dersler verdi. İslâm dünyasının temel probleminin kendi kültür ve medeniyetinden uzaklaşması olduğu konusunda sohbet ve toplantılar düzenledi.

2006 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve sosyal Hizmetler Vakfı’na tahsis edilen ve metruk bir halde bulunan Atâullah Efendi Tekkesi’nin aslına uygun restorasyonuna öncülük etti. Tekkenin 14000 m2’lik bahçesinde İslâm Medeniyeti Sanat Bahçesi adı altında yürüttüğü faaliyetlerle medeniyetimizi yeniden inşâ idealini gerçekleştirme gayreti içerisindedir. Burada, Cumhurbaşkanlığı himâyesinde 7 yıldır sürdürdüğü “Asr-ı Saadetten Günümüze 10 Ciltte Mushaf Geleneği Projesi” ni tamamlamıştır.

 

 

 

 

2015 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’ne de lâyık görülen Kutlu’nun pek çok eseri muhtelif albümlerde yayınlanmış ve koleksiyonlardaki yerini almıştır. Yurt içi ve yurt dışında inşa edilen çok sayıda mimarî esere imzasını atmıştır. 1975’ten bu yana kendisinden icâzet alan 81 talebesi, hocalarının yolunu takip etmekle birlikte, bu sahada hizmet vermeye ve talebe yetiştirmeye devam etmektedir.

 

 

ÂSAF HÂLET ÇELEBİ

(1907-1958)

27 Aralık 1907’de İstanbul’da Cihangir’de doğdu. Babası eski Dahiliye Nezâreti Şifre Kalemi müdürü Mehmed Said Hâlet Bey’dir. Küçük yaşta özel hocaların yanında başladığı öğrenimini Galatasaray Sultânîsi’nde tamamladı. Dinî ve özellikle tasavvufî edebiyatla da yakından ilgilenen babasından Fransızca ve Farsça, son Üsküdar Mevlevîhânesi şeyhi Ahmed Remzi Dede (Akyürek) ile yine son devrin tanınmış mûsikişinaslarından olan Rauf Yektâ Bey’den uzun yıllar mûsiki ve nota dersleri aldı. Yüksek tahsil yapmak üzere bir ara Fransa’ya gitti. Geri dönünce üç ay kadar Sanâyi-i Nefîse Mektebi’ne devam etti, daha sonra Adliye Meslek Mektebi’ni bitirerek Üsküdar Asliye Ceza Mahkemesi’ne zabıt kâtibi oldu. Bir müddet Osmanlı Bankası ile Devlet Denizyolları İdaresi’nde çalıştı. Uzun süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Kitaplığı’nda kütüphane memurluğu yaptı. 1946 seçimlerinde İstanbul’dan bağımsız milletvekili adayı olduysa da seçimi kazanamadı. 15 Ekim 1958’de öldü, kabri Beylerbeyi’nde Küplüce Mezarlığı’ndadır.

Oldukça kültürlü ve edebî zevk sahibi bir aile muhiti içinde yetişen Âsaf Hâlet üzerinde bu çevrede başta babası olmak üzere Ahmed Remzi Dede ile Rauf Yektâ Bey’in önemli tesirleri vardır. On sekiz yaşlarına kadar aruz vezniyle klasik divan şiiri tarzında rubâî ve gazeller yazmış, ancak bu şiirlerle o günkü edebiyat anlayışında bir yenilik yapılamayacağını anlayarak bir süre sonra bundan vazgeçmiştir. Uzun süren bir arayış devresinden sonra ilk defa 1939 yılından itibaren yayımladığı ve kapalı garip ifadesiyle devrin şiir okuyucusunu yadırgatan yeni şiirleriyle edebiyat çevrelerinin dikkatini çekmiştir. Kendine has değişik bir mistisizmin de hâkim olduğu bu yeni şiirlerinde divan şiiri estetiğiyle yer yer Fransız “letrist”lerinin harflerin ses çağrışımlarına dayanan şiir anlayışını birleştirdiği görülmektedir. 1940’tan sonraki Türk şiirine daha çok ses yankılanmaları yoluyla, İslâm tasavvufu ile eski Doğu din ve kültürlerinden aldığı yeni tem ve motiflerle değişik bir söyleyiş getiren Âsaf Hâlet’in şiirlerinin arkasında büyük bir kültür birikimi bulunduğu ve bu şiirlerin tadına varılabilmesi için mutlaka bu kültürlerden haberdar olmak gerektiği anlaşılmaktadır.

1942’de yayımlanan He adındaki ilk şiir kitabında bir araya getirdiği şiirleri arasında özellikle “Cüneyd”, “He”, “İbrâhîm”, “Mısr-ı Kadîm”, “Nûrusiyah”, “Mâra”, “Ayna”, “Semâ-ı Mevlâna”, “Nirvana” ve “Sidharta” gibi şiirlerde başta İslâm tasavvufu olmak üzere Hint ve diğer Doğu kültür, din ve medeniyetleriyle bütün bir insanlık tarihinin izlerini taşıyan oldukça değişik ifade ve söyleyiş biçimleri yer almaktadır.

Bir hayal ve duygu şairi olmaktan çok bir sezgi ve kültür şairi olan ve şiiri, “kelimelerin bir araya gelmesinden hâsıl olan büyük bir kelime” şeklinde tarif eden Âsaf Hâlet, şiirin de hayatta olduğu gibi “müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratacağı” ve “kâinatın anlaşılmaz sırlarını açıklamada önemli bir yeri olduğu” görüşündedir. Şiirlerinin birçoğunda çağdaşı şairlerden farklı olarak yaşadığı devrin aktüel sayılabilecek konuları veya temayülleri yerine daha çok geçmişe dönük uhrevî ve mistik denebilecek bir yoğunluk hâkimdir.

Şiirlerini Ses (1939), Hamle (1940), Gün (1941), Yeditepe (1950), İstanbul (1954-1956) ve Türk Sanatı (1958) gibi dergilerde yayımlayan Âsaf Hâlet, şiirlerindeki mistik temayülleri anlattığı ve ruh anlarının şiire nasıl hâkim olduğunu belirttiği “Benim Gözümle Şiir Dâvâsı” (İstanbul: Sanat-Edebiyat Dergisi, I, nr. 9-14, Temmuz-Aralık 1954) adlı bir seri makalede ise bütün ayrıntılarıyla poetikasını dile getirmiştir. Burada saf ve mücerret bir şiir anlayışından yana olduğunu açıklayan Âsaf Hâlet’e göre, “Şiir denilen kelime arabeski, bize tıpkı hayatta olduğu gibi müşahhas malzeme ile mücerret bir âlem yaratır.” Bu yüzden o, “Şairin asıl sanatı ruh anlarını ifade etmekteki kabiliyetidir” der ve bunu gerçekleştirmek için de kendisinin “bazı sadâ arabesklerini mânalarından tecrit ederek teşhir” ettiği gibi “güzel hayvanlar”a benzettiği değişik kültürlere ait sözlerle birlikte bir nevi mücerret şiir kabul ettiği tekerlemelere de şiirlerinde yer verir. Böylece sanatta hiçbir zaman eskimeyen şeyi yakalayan şair, her zaman yeni kalabilecek orijinal bir şiir dünyası kurmayı başarır. Onun şiiri bütün kültürlerden ve sanat anlayışlarından faydalanan, fakat şiir dışı unsurlara iltifat etmeyecek kadar kendine yeten bir şahsiyetin şiiridir. Divan ve halk edebiyatları, Doğu ve Batı şiirleri, masallar, folklor ve Hint mistisizmi, eski Mısır ve Asur kültürleri, Cihangir’de geçen çocukluk ve bütün bir İstanbul hayatı onun şiirinde bir araya gelir. Şiir dışında divan edebiyatı, Fars edebiyatı, Hint ve Uzakdoğu kültür ve edebiyatları, tasavvuf ve Türk mûsikisi, Hint mistisizmi ve Budist felsefeyle de meşgul olan Âsaf Hâlet’in AğaçBüyük Doğuİstanbul ve Türk Yurdu gibi bazı dergilerde kalan çeşitli makalelerinden başka kitap halinde yayımlanan eserlerinin sayısı şiir kitaplarıyla birlikte on beşi bulmaktadır.

Eserleri. Şiir Kitapları. 1. He (İstanbul 1942). Bu ilk şiir kitabında hemen hepsi o devrin şiir anlayışından oldukça farklı kırk beş şiirle kitabın sonunda “Hırsız”, “Trilobit” ve “Cüneyd” adlı şiirlerin Fransızca tercümeleri yer almaktadır.

Lâmelif(İstanbul 1945). İlkiyle aynı çizgideki bu ikinci şiir kitabında ise sadece on şiir bulunmaktadır.

Om Mani Padme Hum(İstanbul 1953, 1983). Kitabın sonundaki bir notta, “Mevcudu kalmayan He ve Lâmelif kitaplarındaki şiirler bu kitaba alınmıştır” denmekle beraber buraya He’den “Arif Dino’ya Kaside”, “Bedri Rahmi”, “Tevrat Şiiri” ve “Çemenlerde”; Lâmelif’ten de “Lâmelif” ve “Radyo” adlı şiirlerin dışındaki diğer bütün şiirler alınmıştır. Burada ayrıca ilk iki kitapta bulunmayan sekiz şiir daha bulunmaktadır. Semih Güngör’ün hazırlamış olduğu kitapta ise (Âsaf Hâlet Çelebi, İstanbul 1985) bunların dışında şairin çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanan dokuz şiiri yer almaktadır.

Diğer Eserleri. 1. Mevlâna’nın Rubaileri (İstanbul 1939). Mevlânâ’nın rubâîlerinden yapılan bir seçmedir. Rubâîler bu eserde mensur olarak Türkçe ve Fransızca’ya tercüme edilmiştir.

Mevlâna Hayatı-Şahsiyeti(İstanbul 1940). Mutasavvıf ve şair Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin içinde yetiştiği kültür çevresini, hayatını, tasavvufî ve edebî şahsiyetiyle eserlerini ana hatlarıyla tanıtan el kitabı mahiyetinde bir çalışmadır. Ayrıca Mevlânâ’nın Fransızca ve İngilizce’ye çevrilen eserlerinden örnekler verilmekte, kitabın sonunda da bir indeks yer almaktadır.

Molla Câmî(İstanbul 1940). İranlı mutasavvıf şair Molla Câmî’nin hayatı ile edebî ve tasavvufî şahsiyeti üzerine yapılmış bir incelemedir.

Konuşulan Fransızca(İstanbul 1942, 1956). Kitabın kapağında, konuşulmakta olan Fransızca’da kullanılan bütün tabir ve atasözlerini içine alan bu eserin konuşma ve tercümedeki bazı güçlükleri halledecek mahiyette yardımcı bir ders kitabı olduğu belirtilmektedir.

Eşrefoğlu Divanı(İstanbul 1944). XV. yüzyılın önde gelen Türk mutasavvıf şairlerinden biri olan ve tasavvufun daha ziyade halk arasında yayılmasında tesirlerini yakın zamana kadar sürdüren Eşrefoğlu Rûmî hakkında geniş bir inceleme ile divanından seçilmiş hece ve aruz vezniyle şiirlerden meydana gelmektedir. Eserde ayrıca zengin bir bibliyografya da yer alır. Divan’dan seçilen şiirlerden sonra kitabın son kısmında eserde geçen dinî-tasavvufî mahiyette bazı kelimelerle terimlerin açıklaması yapılır.

Seçme Rubailer(İstanbul 1945). Eserde, rubâî türü hakkında bir incelemeden sonra değişik konularda Ömer Hayyâm, Mevlânâ, Hâfız-ı Şîrâzî, Molla Câmî, Hucendî, Sultan Veled, Ebû Said ve Ubeyd-i Zâkânî gibi şairlerden seçilmiş 252 rubâînin mensur tercümesi yer alır. Kitabın sonunda ayrıca rubâîleri tercüme edilen şairlerin kısa biyografileri verilmiştir.

Pali Metinlerine Göre: Gotama Buddha(İstanbul 1946). Eser iki ana bölümden meydana gelmektedir. Yazarın kendi kaleminden çıkan “Buddha ve Budizm Hakkında Deneme” adlı ilk bölüm, Türkçe’de konuyla ilgili en geniş incelemelerden biridir. İkinci bölüm ise “Pali Şeriatine Göre: Buddha’ya Dair Metinler” başlığını taşımakta ve Budistler’in kutsal kitaplarından çevrilen çok sayıda metni ihtiva etmektedir. Ayrıca kitabın sonunda geniş bir bibliyografya ile indeks bulunmaktadır.

Les Roubaiat de Mevlâna d’Jelal-eddin Roumi(Paris 1950). Mevlânâ’nın sadece Türkiye’de değil Batı dünyasında da tanınması için Fransızca’ya çevirmiş olduğu bir kısım rubâîlerinden meydana gelmektedir.

Divan Şiirinde İstanbul(İstanbul 1953). Kısa bir önsözden sonra, şiirlerinde Avnî mahlasını kullanan Fâtih Sultan Mehmed’den başlayarak XIX. yüzyılın sonlarında yaşamış Münif Paşa’ya kadar seksen beş kadar divan şairinin doğrudan doğruya İstanbul’la ilgili kaside, gazel, şarkı, kıta, mesnevi vb. türlerdeki şiirlerin bir araya getirilmesinden oluşan bir antolojidir. Kitabın sonunda geniş bir lugatçe ile şiirlerin seçildiği kaynaklardan oluşan bir bibliyografya ve indeks yer almaktadır.

Naima(İstanbul 1953). Osmanlı vak‘anüvisi Naîmâ’nın hayatı ve Ravzatü’l-Hüseyin adlı meşhur tarihinin kısaca tanıtıldığı bir giriş bölümünden sonra kitaptan seçilmiş altı parçaya yer verilmiştir.

Ömer Hayyam: Hayatı-Sanatı-Eseri(İstanbul 1954). Kitabın başında dünya edebiyatında rubâîleriyle tanınan Ömer Hayyâm’ın hayatı ve edebî kişiliği hakkında yazılan bir inceleme yer alır. Yazar burada önce rubâî nazım türünü tanıttıktan sonra bu türün tanınmış şairlerini zikreder. Daha sonra ana hatlarıyla Hayyâm’ın hayatını ve rubâîlerini ele alarak Hayyâm hakkında araştırmalar yapan yerli ve yabancı yazarlardan bahseder. Bu kısımdan sonra da Hayyâm’ın 400 kadar rubâîsinin mensur tercümesi yer alır.

Mevlânâ ve Mevlevilik(İstanbul 1957). Daha önce yayımlanan Mevlânâ ile ilgili çalışmasının yeni araştırma ve neşirler ışığında oldukça genişletilmiş bir şekli olan bu eserde iki ana bölüm halinde Mevlânâ’nın hayatı, şahsiyeti ve eserleri incelendikten sonra zengin dip notu ve açıklamalarla Mevlânâ’nın eserlerinden seçme parçalar yer alır. Eserin ikinci bölümünde ise âdet, erkân ve gelenekleri içinde Mevlevî tarikatı anlatılmaktadır. Kitabın sonunda Mevlânâ ve Mevlevîlik’le ilgili zengin bir bibliyografya yer alır. Eser bu konudaki çalışmaların en muteberlerinden biridir.

Harikulâde Masal(Alfred Rizzo’dan tercüme, İstanbul, ts.). Âsaf Hâlet Mustafa Baydar’la yaptığı konuşmada bu kitaptan “son ilim cereyanlarının kâinat hakkındaki donneleri” diye bahsetmektedir. Bazı fotoğrafların da yer aldığı eserde ana hatlarıyla kâinatın oluşumu, güneş, güneş sistemi, dünya, yer kürenin tarihi, yeryüzünde hayat, insan ve insan ırkları ile yeryüzündeki diller üzerinde durulmaktadır.

https://islamansiklopedisi.org.tr/celebi-asaf-halet

 

 

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA

(1914-2008)

Cumhuriyet devri şairi.

İstanbul Ortaköy’de dünyaya geldi, asıl adı Mehmet Fazıl’dır. Subay olan babası Hasan Hüsnü Bey’in görevi dolayısıyla ilk ve orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde sürdürdü. Babasının isteğiyle girdiği Kuleli Askerî Lisesi’nin ardından Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu (1935). Atış Okulu’ndaki eğitimini tamamladıktan sonra piyade subayı olarak Erzurum’a tayin edildi (1936), bir süre Iğdır’da kaldı. II. Dünya Savaşı sırasında Trakya’da görev yaptı (1940-1945). 1950’de askerlikten ayrıldı. Önce Basın Yayın ve Turizm Müdürlüğü’nde çalıştı, ardından iş müfettişi olarak Çalışma Bakanlığı’na girdi ve buradan emekli oldu (1959). Bu tarihten itibaren İstanbul’da önce Aksaray’da, daha sonra Vezneciler’de açtığı Kitap Kitabevi ve yayınlarını, 1970’te kapanışına kadar yönetti. Aynı yıllarda Türk Dil Kurumu Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. 15 Ekim 2008’de İstanbul’da vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

Çocukluk yılları kültürlü bir aile ortamında geçen Fazıl Hüsnü ilk şiir denemelerinin ardından lise yıllarında kendini bütünüyle şiire ve edebiyata verir. 1930’lu yıllarda Varlık dergisinde yayımlanan şiirleriyle edebiyat çevrelerinde adı duyulmaya başlar. Kara Harp Okulu’ndan mezun olduğu gün yayımlanan Havaya Çizilen Dünya adlı ilk şiir kitabı ile daha geniş bir çevrenin ilgisini çekmeyi başarır. Edebiyat dünyasında adı esas olarak Çocuk ve Allah ile benimsenir (1940). Sonraki yıllarda Yücelİnkılâpçı GençlikTürk DiliYeditepeÇağrıTürk YurduYelkenEdebiyat DünyasıPapirüsSanat OlayıDost ve Gösteri gibi dergilerde şiirleri yayımlanır. 1951’de Ankara’da Çocuk ve Yuva adlı dergide çocuk şiirleri de çıkmış, Kitap Kitabevi’ni yönettiği sırada Türkçe adıyla kırk üç sayı devam eden bir dergi çıkarmıştır (Ocak 1960 - Temmuz 1964). Son günlerine kadar âdeta bir alışkanlık halinde kolayca şiir yazmayı sürdüren Fazıl Hüsnü’nün şiir kitaplarının sayısı yetmişi bulur.

Uzun bir süreci kapsayan şiir hayatı boyunca güçlü yeteneğiyle Türk şiirinin mevcut imkânlarından da yararlanan Dağlarca’nın ilk şiirlerinde heceyi kullanma tekniği bakımından Beş Hececiler’in, metafizik ve kozmik temalar yönünden Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Hamdi Tanpınar, Cahit Sıtkı Tarancı ve Ahmet Muhip Dıranas’ın etkisinden söz edilmiştir. Asker olarak özellikle Doğu Anadolu’da görev yaptığı sırada gece nöbetlerinde dağlarda bayırlarda tabiatla, yıldızlarla, kozmik âlemle iç içe yaşayan Dağlarca’nın Çocuk ve Allah’taki şiirleri bütün şiir hayatında açık biçimde belirleyici bir yere sahiptir. Bu eserin temelinde zengin ve muhteşem hayallerle kâinat ve insan arasındaki gizemli ilişki yer alır. Dil ve yapı bakımından şiirinin yolunu açtığı bu eserden sonra aklî olanın öne çıktığı bir alana kaymış, tarihsel ve aktüel konuları da kucaklayan şiiri bir bakıma Cumhuriyet modernleşmesini ortaya koymuştur. Dağlarca’nın şiir hayatında şiirlerindeki temaların çeşitliliği dikkati çeker. Bunları lirik ve felsefî konulu şiirler, zaman, kâinat, hayat ve ölüm gibi temaların yoğun olduğu metafizik içerikli şiirler, destanlar, sosyal ve politik muhtevalı şiirlerle çocuk şiirleri şeklinde gruplandırmak mümkündür.

İnsanlık tarihi kadar eski olan varlık ötesine kaçma duygusu, kozmik âlemin özü, sebebi belirsiz korkular, sonsuzluk özlemi gibi birtakım hayalleri ve sembolleri kendine has bir ifade biçimiyle ortaya koyan Dağlarca’nın şiiri Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin dikkate değer örnekleri olarak kabul edilmiştir. Dağlarca insanoğlunun ölüm trajedisi karşısındaki aczini çok güzel yakalamış, vatan sevgisiyle vatan savunmasını da destanlarında dile getirmiştir. Türk şiirinde Batı şiiri etkisiyle özellikle 1950’li yıllardan sonra yoğun biçimde görülen bilinçaltı ve serbest çağrışımlara dayalı gerçek üstücü akıma çok benzeyen Dağlarca’nın şiiri böyle bir duyuş tarzının dışında kendiliğinden ortaya çıkmış ve zamanla geliştirilmiş, tamamen kendine özgü bir anlayışı yansıtır. Dağlarca, “Türkçem benim ses bayrağım” mısraını bir şiir kitabına isim yapmış, 1960’lı yıllardan sonra günlük politik konuları da işlemiş, Batı sömürgeciliğini hedef alan şiirler yanında bir kısım slogan şiirleri yazmaktan da geri kalmamıştır. Hayatı boyunca birçok ödül alan Dağlarca’nın kitaplarının bir kısmı çeşitli dillere çevrilmiş olup çocuk şiirleriyle beraber sayısı 100’ün üzerindedir. Şiirlerinden yapılan seçmeler Talât Sait Halman tarafından Selected Poems adıyla İngilizce’ye çevrilmiştir (Pittsburg 1969).

Şiir Kitaplarından Bazıları

 Havaya Çizilen Dünya (1935)

 Çocuk ve Allah (1940)

 Daha (1943)

 Çakırın Destanı (1945)

 Taş Devri (1945)

 Üç Şehitler Destanı (1949)

 Toprak Ana (1950)

 Samsun’dan Ankara’ya (1951)

İstanbul Fetih Destanı (1953)

Anıtkabir (1953)

 Âsu (1955)

 Batı Acısı (1958)

 Cezayir Türküsü (1961)

Türk Olmak (1963)

 Yedi Memetler (1964)

 Çanakkale Destanı (1965)

Malazgirt Ululaması (1971)

 Kınalı Kuzu Ağıdı (1972)

 Yunus Emre’de Olmak (1981)

 Şeyh Galib’e Çiçekler (1985)

 Türkçem Benim Ses Bayrağım (1985)

 Yurdana-Nene Hatun Görüntüsü (1987)

 İçimdeki Şiir Hayvanı (2007)

Arkası Siz (2007)

 Genç (2007)

Çocuk Şiirleri

 Açıl Susam Açıl (1967)

 Dört Kanatlı Kuş (1970)

 Yeryüzü Çocukları (1974)

 Yaramaz Sözcükler (1979)

Şeker Yiyen Resimler (1980)

Kaçan Ayılar Ülkesinde (1982)

 Oyun Okulu (1999)

 Cin ile Cincik (2000)

https://islamansiklopedisi.org.tr/daglarca-fazil-husnu

 

Cumhuriyetin Üsküdar 100’leri
 
 
 
 
 
 
Aktif Ziyaretçi26
Bugün Toplam457
Toplam Ziyaret9162
Üyelik Girişi
Takvim
Hava Durumu