KAYMAK MUSTAFA PAŞA
(- 1730)
Kaymak Mustafa Paşa ya da Atlamacı Mustafa Paşa Lale Devri sırasında Kaptan-ı Derya olarak Osmanlı Donanmasına kumanda etmiş bir devlet adamıydı.
Gelibolu'da dünyaya gelen Kaymak Mustafa Paşa'nın babası vezir Kara İbrahim Paşa'ydı. Annesi ise II. Viyana Kuşatmasını yapan Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın kızı Fatma Hanım'dı. 1717 yılında İkinci İmrahor ve Kapıcılar Kethüdası oldu. Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın kızıyla evlendi. 1718 yılında İstanbul Kaymakamı oldu. 1721 yılında ise Kaptan-ı Derya görevine getirildi.
Gelibolu'daki Telli Çeşme'yi yaptırmıştır. Ayrıca Üsküdar'daki Kaptanpaşa Camii ve Kuruçeşme'de Kasr-ı Süreyya camilerini yaptırmıştır.
1730 yılında çıkan Patrona Halil İsyanı sonunda kayınpederi Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ile birlikte görevden alındı ve 1 Ekim 1730 tarihinde idam edildi.
KULE BAHÇESİ MESCİDİ - KAYMAK MUSTAFA PAŞA CAMİİ
Adres: Çengelköy, 34684 Üsküdar/İstanbul
...“Kaymak Mustafa Paşa’nın Kule Bahçesi Mescidi’nin hemen yanında yaptırdığı ancak günümüze ulaşmayan çeşmesinin üzerindeki H. 1137 / 1724-1725 tarihinin yapının ilk yapılış tarihi olduğu kabul edilmektedir [Ayvansarâyî 2001, 577-578; Baraz-Demircan 2004, 280; Konyalı 1976, 192]. Daha sonra Voyvoda Ahmed Ağazade Hasan Efendi H. 1163 / 1749-1750 tarihinde yapıya bir minber ekleyerek camiye dönüştürmüştür. Kaymak Mustafa Paşa’nın yaptırdığı mescidin mimarisi konusunda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. Yeniçeriliğin kaldırılmasını takiben Sultan II. Mahmud [1808-1839] Kuleli Bahçesi’nde, Birinci Süvari Alayı için tek katlı, ahşap bir kışla yaptırır. Kışlanın 1837-1842 yılları arasında kısa bir dönem karantina binası olarak kullanıldığı bilinmektedir [Kurtcephe-Yıldız 1985, 7]. Kışlanın karantina binasına dönüştürülmesi sırasında Sultan II. Mahmud, Kule Bahçesi Camii’ni de yeniden yaptırır. Caminin cümle kapısı üzerindeki Pertev Paşa tarafından yazılmış kitabede, yapının ikinci yapılış tarihi olan H. 1253 / 1837-1838 okunmaktadır.
Sultan II. Mahmud tarafından yeniden yaptırılan cami fevkani olup, kâgir olan alt katı bodrum olarak kullanılmaktadır. Cümle kapısı deniz tarafında olan caminin iki katlı son cemaat yerine, çift taraflı merdivenlerle ulaşılmakta olup, buradan ana mekâna geçilmektedir. Kare planlı ana mekân ahşaptır. Yapının bir sultan camisi olduğunu belirtmek amacıyla çatı örtüsü kurşun kaplanmıştır. Cami ana mekânının orta bölümünde büyük bir kubbe, köşelerinde ise daha küçük dört adet sahte kubbe bulunmaktadır. İç mekân yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmakta olup, yapının içi çok aydınlıktır. Mihrap oldukça sade olup, dikdörtgen bir çerçeve içine yerleştirilmiş küçük bir nişten oluşmaktadır. Son cemaat bölümünün üst katı kadınlar mahfili olarak kullanılmaktadır. Yapı giriş kapısı üzerindeki kitabeden de anlaşılacağı gibi, bu ikinci yapılış sırasında caminin güneybatı yönüne, iki katlı bir hünkâr kasrı eklenmiştir. Hünkâr kasrına denize dik tek kollu bir merdivenle girilmektedir. Caminin minaresinin kaidesi taş-tuğla almaşık dokulu bir halde inşa edilmesine karşın gövde ve üst bölümü taştır. Yüksekçe olan minarenin, sade bir şerefesi olup, minare külahı kurşun kaplıdır.
Robert Walsh’ın metinlerini yazdığı, Thomas Allom’un bazı gravürlerini yaptığı “İstanbul Manzaraları” isimli kitap 1838 Londra’da basılır. Bu kitapta, Kuleli Kışlası gravürünün sağ yanında Kuleli Bahçesi Camii görülmektedir. İnce, narin, tek şerefeli bir minare ve onun önünde cami. Caminin çatısında şems adıyla bilinen güneş motifi şeklindeki âlem”...
Dr. M. Sinan Genim 2020 yılında yayınladığı yazısında bu zarif mekanı son gerçekleşen restorasyon öncesini bu cümleler ile ifade etmektedir.
SAFİYE EROL
(1902-1954)
2 Ocak 1902 tarihinde Edirne’ye bağlı Uzunköprü’de doğdu. Babası Uzunköprü Belediyesi kâtiplerinden Sâmi Bey, annesi Bektaşî Tekkesi’ne mensup Keşanlı Emine İkbal Hanım’dır. Aile 1906’da İstanbul Üsküdar’a taşınınca ilkokulu burada okudu. Ardından Fransız Mürebbiyeler Okulu’na devam etti; 1914’te Alman Lisesi’ne kaydoldu. 1917’de Türk-Alman Dostluk Derneği’nin aracılığıyla gittiği Almanya’nın Lübeck şehrinde özel Falkenplatz Lisesi’nden mezun oldu.
Almanya’da çıkan bazı olaylar üzerine aynı yıl İstanbul’a döndü. Bir süre sonra ortalık yatışınca tekrar Almanya’ya gitti ve 1921’de Marburg an der Lahn’da yüksek tahsile başladı. Kısa bir süre de Freiburg’daki Real Gymnasium’a devam etti. 1923’te Münih Üniversitesi’ne geçti. 1926 yılında klasik Arap şiirinde bitki adlarına dair “Die Pflanzennamen in der altarabischen Poesie” adlı teziyle doktor unvanını aldı. Ertesi yıl yurda döndü. Safiye Sami adıyla Selma Lagerlöff’ten tercümeler yaptı, Millî Mecmua’da fikrî yazılar ve Dilârâ imzasıyla küçük hikâyeler yayımladı.
1931’de evlendi. 1943’teki Belediye Meclisi üyeliği dışında herhangi bir görev almadı. Havadis, Son Havadis ve Yeni İstanbul gazeteleriyle Türk Yurdu dergisinde millî ve kültürel meseleler, örf, âdet ve gelenekler üzerine yazılar yazdı. 1961-1964 yıllarında Üsküdar İmar ve Kültür Derneği’nin mensubu olarak bazı kültürel faaliyetlere katıldı.
Gerek yazıları gerekse romanlarıyla yaşadığı yıllarda pek fazla dikkati çekmeyen Safiye Erol’un Kadıköyü’nün Romanı (1938), Ülker Fırtınası (1944), Ciğerdelen (1946) ve Dineyri Papazı (1955) adlı romanları gazetelerde tefrika edildikten sonra yayımlanmıştır. 1940’lı yılların ikinci yarısında önce Sâmiha Ayverdi, onun vasıtasıyla da Kenan Rifâî ile tanışır, böylece hayatında yeni bir dönem başlar. İlk yazılarından itibaren bir kadın duyarlılığının hâkim olduğu eserlerinde, Doğu ve Batı kültüründen gelen özümsenmiş yoğun bir hava dikkati çeker. Eserlerinde çevre gözlemlerine, bu gözlemlerden çıkardığı sonuçlara yer verir; şehir, sokak, hayvan, çiçek ve böceklere bile farklı bir açıdan yaklaşır. Zaman zaman küçük yaşta annesinden dinlediği hikâye ve anekdotları anlatırken Keşan ağız özelliklerini kullanır. Romanlarında genellikle kadınlara ait problemleri ve kadının çevre ile ilişkilerini ele alan Safiye Erol’un kahramanları kaderlerinin mahkûmu gibi görünseler de iradeleri sayesinde sonunda ıstıraptan kurtulur ve arınarak âdeta yeniden doğmayı başarır. Romanlarına hâkim olan aşk duygusu beşerî aşktan Allah’a ve giderek topluma doğru bir gelişme gösterir. Yazar makalelerinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Yunus Emre, Erzurumlu İbrâhim Hakkı, Hasan Sezâî-yi Gülşenî, İsmâil Hakkı Bursevî, Kaygusuz Abdal, Dede Efendi, Fâtih Sultan Mehmed, III. Selim, Sokrat, Homeros, Shakespeare, E. Zola, Goethe, V. Hugo, Schopenhauer, Pierre Loti gibi Doğu’dan ve Batı’dan bazı portrelerle İstanbul, Edirne, Bursa, İznik gibi şehirleri ve tabiatla ilgili birtakım konuları ele almıştır.
Biraz da dönemin geçerli değer hükümleri dolayısıyla edebiyat tarihçileri dışında adı ve eserleri uzun süre anılmayan Safiye Erol, ancak 2000’li yıllardan sonra eserlerinin tekrar yayımlanmasıyla âdeta yeniden keşfedilmiş ve kısa zamanda Türk okuyucusunun ilgi odağı hâline gelmiştir. Bu tarihten itibaren hakkında akademik çalışmalar yanında değişik bilimsel toplantılar yapılmıştır.
1 Ekim 1964’te İstanbul’da vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
Eserleri
• Kadıköyü’nün Romanı (1938)
• Ülker Fırtınası (1944)
• Ciğerdelen (1946, 1974)
• Ken’an Rifâi ve Yirminci Asrın Işığında Müslümanlık (Sâmiha Ayverdi, Nezihe Araz ve Sofi Huri ile birlikte, 1951)
• Dineyri Papazı (2001)
• Çölde Biten Rahmet Ağacı (2001)
• Makaleler (Haz. Halil Açıkgöz, 2002)
• Leylak Mevsimi - Hikâyeler (Haz. Halil Açıkgöz, 2002)
• Portugaliya İmparotoriçesi (Selma Lagerlöff’ten, 1941)
• Su Kızı (La Motte-Fouqué’den, 1945)
https://kubbealti.org.tr/kisi/safiye-erol