• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarıyla Açılan Kapı
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarının adı
    • Acıbadem Türk Telekom Şehit Mete Sertbaş Ortaokulu /2024
    • Geçmişten Geleceğe Başarının adı
Ajandam Üsküdar 2025
Site Haritası

19 Eylül

İSMET ÖZEL

(1944-)


İsmet Özel, şiir ve fikirleriyle Türk kültürünü derinden etkileyen şair ve fikir adamıdır. Sökeli bir ailenin, polis memuru Ahmet Bey ile Sıdıka Hanım’ın çocuğu olarak 19 Eylül 1944 tarihinde Kayseri’de dünyaya geldi. 1955 yılına Kastamonu Abdülhak Hamit İlkokulu’ndan mezun oldu. Ortaokulu Çankırı’da okuduktan sonra, tahsiline Ankara Gazi Lisesi’nde devam etti ve buradan 1962 yılında mezun oldu. Aynı yıl Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Fakülte öğrencileri tarafından kurulan ve kuruluşunda kendisinin de öncü olduğu Fikir Kulübü’nün yönetim kurulunda önce sekreterlik, daha sonra ast başkanlık yaptı. 1963 yılında Türkiye İşçi Partisi’ne kaydoldu. 1966’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki tahsiline son verdi. 1967-1969 yılları arasında Sivas, Konya, Elazığ ve Muş’ta askerlik vazifesini yerine getirdi. 1970’de, bir grup arkadaşıyla birlikte Halkın Dostları dergisini yayımlamaya başladı. Aynı yıl Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi’nde işe girdi. Halkın Dostları, 12 Mart muhtırasından sonra sıkıyönetim tarafından kapatıldı. 1972 yılında Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde okumaya başladı. Türkiye Mühendislik Haberleri Dergisi’ndeki işinden ayrıldı. Fikrî bir inzivanın sonunda Müslüman olduğunu idrak etti, hidayete erdi. 1976 yılında evlendi, Ticaret Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. 1977’de Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yeni Devir gazetesinde köşe yazarlığı yapmaya başladı. Ticaret Bakanlığı’ndaki görevinden ayrıldı. 1979’da ara verdikten sonra 1981 yılında Yeni Devir’ de yazmaya devam etti. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda Fransızca okutmanı olarak çalışmaya başladı. 1985 yılından itibaren Milli Gazete’de yazmaya başladı. 1988’de Çıdam Yayınları’nı kurdu ve 1995’e kadar yönetti. 1996’da Yeni Şafak gazetesinde de yazmaya başladı. 2001’de Yeni Şafak’ta yazmayı bıraktı, Gerçek Hayat dergisinde yazmaya başladı. 1998’de Mimar Sinan Üniversitesi’ndeki görevinden emekli oldu. 2003’de Milli Gazete’deki ve Gerçek Hayat dergisindeki yazılarına son verdi. Bundan sonra yazıları ve şiirleri kendi adına kurulan bir internet sitesinde yayımlandı. 2007 yılında İstiklal Marşı Derneği’ni kurdu ve bu derneğin genel başkanı oldu. Yazı ve şiirleri bu tarihten itibaren İstiklal Marşı derneğinin resmi sitesinde yayımlandı. 2014-2015 yıllarında İstiklâl Marşı Derneği tarafından yayımlanan Çelimli Çalım dergisinde, 2016-207 yıllarında İstiklal Marşı Derneği Konya Şubesi tarafından yayımlanan Hanyalı Konya Dergisi’nde yazdı. 2013 yılında şiir yazmayı bıraktığını açıkladı. 2016 yılında İstiklal Marşı Derneği başkanlığından ayrıldı. Hâlihazırda İstiklâl Marşı Derneği’nin fahri genel başkanıdır.          

Öğretisi

İsmet Özel, eserini şair ve fikir adamı olarak meydana getirmiştir. Şiirleri ile düşünceleri arasında, her ne kadar ilki daha öncelikli ve kapsayıcı olsa da, önem ve nitelik bakımından tam bir ayniyet vardır.

1- Şiirleri

İsmet Özel’in şiirlerini iki safhaya ayırmak mümkündür. İlk dört şiir kitabındaki şiirlerin kronolojik olarak sondan başa doğru sıralandığı Erbain, İsmet Özel’in şiirinin kemâle ermiş, yani tamamlanmış hâlini bütün olarak temsil eder. Kitabın ismi; sadece kitaptaki şiirlerin, şairin kırk yaşına kadar yazdığı şiirler, yani “kırk yılın şiirleri” olmasını değil,  kırk sayısının kültürümüzdeki anlamını, yani kemâli ve çileyi de dile getirir.

Erbain’de yer alan şiirlerin özellikleri kısaca şöyle ifade edilebilir: Şiirler, modern şiirin, bütünüyle İsmet Özel’e mahsus bir biçimiyle kaleme alınmıştır. Biçim manayı geri plana itmez, dolayısıyla biçimle içerik arasında kusursuz bir ahenk vardır. Bu ahengin merkezinde yoğun bir imge alanı yer alır. Böylece şiir, okuyucuya derinden nüfuz eden ve onu sarsan bir derinlik ve güç kazanır. Erbain’deki bütün şiirler, tek bir şiirin bölümleriymiş gibi birbirine bağlıdır ve aynı güce sahiptir. Bu şiirlerde zayıf, boş tek bir mısraya dahi tesadüf edilemez. Tamamlanmış bir bütün olarak Erbain, görkemli bir ağacın kökü ve gövdesi gibidir.

İsmet Özel’in şairliğinin ikinci safhasına ait iki şiir kitabı vardır: Bir Yusuf Masalı ve Of Not Being A Jew. Bir Yusuf Masalı, modern şiir diliyle kaleme alınmış bir mesnevidir. Yayımlanmış olmakla birlikte, şairin beyanına atfen belirtmek gerekir ki son halini almış değildir. Kitabın Münacat, Na’t ve Sebeb-i Telif başlıklı bölümleri, özellikleri bakımından Erbain’le doğrudan alakalıdır. Diğer bölümler ise İsmet Özel’in şiirinde yeni bir açılıma işaret eder. Eğer Erbain bir ağacın kök ve gövdesi gibi ise Bir Yusuf Masalı da ağacın büyük bir dalıdır.

İkinci safhaya ait ikinci kitap olan Of Not Bein A Jew, İsmet Özel’in en geniş hacme sahip kitabıdır. Bu kitapta şiirler kronolojik olarak sıralanmamıştır. Kitaba adını veren şiir başta olmak üzere, Mevsimlerin İnsana Yaptığı Fenalıklar, İki Kanat, Ölüm Kere Ölüm Ölüm Kare, Savaş Bitti başlıklı şiirler, burada ismi zikredilmeyen başka şiirlerle birlikte kitabın Erbain’le olan münasebetini ortaya koyan bir yapıya sahiptir. Diğer şiirler ise bilinç akışı tekniğine benzer bir anlatım biçimiyle kaleme alınmıştır. Erbain’de yer yer karşımıza çıkan ironi, bu şiirlerde daha yoğun olarak yer alır. Of Not Being A Jew, İsmet Özel’in şiir ağacının, dalları daha sık ve çok dalları olan ikinci büyük dalıdır.

İsmet Özel’in bütün şiirlerinin muhtevasını insanın varoluşunu idrâki, dünya karşısındaki tutumu; ölüm, aşk, hakikat arayışı, yalnızlık, özgürlük gibi insanla ilgili temel meseleler teşkil eder.

İsmet Özel, niçin ve nasıl şairi olduğunu Waldo Sen Neden Burada Değilsin, şiir hakkında görüşlerini ise Şiir Okuma Kılavuzu isimli eserlerinde açıklamıştır.

İsmet Özel’e göre sanat kendini ifade etme isteğinden doğar. Başka bir sanata değil de şiire yönelmesi “bir maliyet meselesidir”. O, kendini şair sanarak değil, “şair olmanın gereğine inanarak ve şiirin gereğini yerine getirmeksizin bu alanda gerçek bir çalışma yürütülemeyeceğini kabul ederek” çalışmaya başlamıştır. Hazırlığının iki özelliği vardır: “Kadirşinas itaatsizlik” ve “tevarüs edilmemiş asalet”. Sahip olduğu bu özellikler, onun “kimseden yardım almadan en iyi işi yapmaya elverişli tek alan” olduğu için şiire yönelmesine yol açtığı gibi, şiirinin oluşum ve gelişme aşamalarında da belirleyici olmuştur. Şiirini başlangıçta “zihni bütünüyle serbest bırakmak”, sonra da “ortaya çıkan şeyi bilinçle düzen sokmak” suretiyle oluşturan şair, böylece yazdıklarının kendi hakkında derinleşmeyi elde ettiğini ve buna bağlı olarak da şiirin kendini bilmenin bir yolu olduğunu anlar.

Şiir Okuma Kılavuzu,  Türk edebiyatında emsali olmayan bir poetikadır. Bu kitapta geliştirilen ve şiirin mahiyeti hakkında ortaya konan düşünceler kısaca şöyle hülasa edilebilir: Şair söze baştan ve omuzlardan söz ederek başlar. Gençlik yıllarında bir başa sahip olmak için çalışmıştır, sonraları ise “omuzlara sahip olmaya” özen göstermiştir. Şiir hakkında bir metin yazmak işte bu keyfiyet ile alakalıdır. Şiirin insanlar arasındaki yerini tayin eden şiirdir. Fakat “şiire olan saygının ne olduğunun ve ne için olduğunun bilinmediği bir ortamda” şiir söz konusu fonksiyonunu ifa edemez. Öyleyse “şiirin yüzünü hiç kimsenin hatırlamadığı bir dünyada, birinin kalkıp şiirin tanınmaya değer bir yüzü olduğunu, ortalıkta dolaşan renkli ve solgun yüzlerce hayaletin yalnızca maskeler olduğunu” söylemelidir. Şiir Okuma Kılavuzu, şiir okumayı kararlılık içinde sürdürmeyi seçen kişiler için yazılmıştır. İnsanın şiire başvurmasının sebebi, “kendini öğrenmek”tir, dolayısıyla şiir insana “kendi olmayı” öğretir. Bilim ve felsefenin aksine şiir insana “kendi içinden” bilgi verir. Beşeri bir ses olan şiirin sunduğu bilgi insanların kendi insanlıklarını hissettikleri bir alanda algılanabilen bir bilgidir. Şiir, “bir bilgi olma vasfını insanın kendini öğrenmek için bir iştiyak duyması halinde, iyi ve kötü, doğru ve yanlış hakkında kendi deneyimlerinden edindiği yapı içinde bir dayanak aradığı zaman” kazanır.

2- Düşünceleri

İsmet Özel’in düşüncesinin ayırıcı vasfı, İslâmî olmasıdır. Varoluş, sanat, siyaset gibi çeşitli konularda ortaya koyduğu düşüncenin temelini ve sınırlarını İslâm teşkil eder. Şiiri nasıl modern şiirin kendine mahsus bir biçimi olarak teşekkül ettiyse, düşüncesi de İslâmî düşüncenin yine sadece ona mahsus bir tezahürü olarak teşekkül etmiştir.

İsmet Özel’in düşünce faaliyeti şahsiyetini şiirle idrâk ettiği ve Marksist olduğu yıllarda şekillenmiş olmakla birlikte, düşüncelerini ancak Müslüman olduktan sonra yazmaya, yayımlamaya başlamıştır. Bu durum, İsmet Özel’in düşüncelerini ifade edecek mecrayı ancak Müslüman olduktan sonra bulduğu anlamına gelir.

 Şair İsmet Özel’in Marksist olduğu bir dönemden bahsedebiliriz. Fakat fikir adamı olarak İsmet Özel’in böyle bir dönemi yoktur. İsmet Özel’in şairlik vasfına fikir adamlığı vasfının ilave edilmesi Müslüman olduktan sonra vuku bulmuştur. Bununla birlikte şahsiyetindeki sahicilik ve bunun sürekliliği sebebiyle, nasıl şiirinde, dünya görüşünün değişmesinden kaynaklanan bir bölünme ve değişim meydana gelmediyse; düşüncesinin şahsına mahsus sahici niteliğinde de böyle bir değişim meydana gelmemiştir. İsmet Özel’in, hangi sebeplerle Marksist oldu ise aynı sebeplerle Müslüman olduğunu özellikle ifade etmiş olması bu bağlamda değerlendirilebilir.

İsmet Özel’in Müslüman bir şair olarak düşüncelerini ifade etmeye başlaması ve böylece aynı zamanda bir fikir adamı olarak da öne çıkması, Türkiye’de İslâmcı düşünce içinde yeni ve farklı bir merkezin oluşmasını sağlamıştır. Bunun mahiyetine geçmeden önce belirtmek gerekir ki İsmet Özel’in Marksist bir geçmişe sahip olması, Müslüman olduktan sonra İslâm etrafında dile getirdiği düşüncelerin Marksizm’e veya İslâm dışı başka doktrinlere ait birtakım tesirler taşıdığı anlamına gelmez. Bilakis İsmet Özel, düşüncesini meydana getirirken, İslâm dışındaki her şeyi reddetmiş, onları çok iyi bildiği için de düşüncesine bulaşmasına izin vermemiştir. Batı medeniyetine derinlemesine vâkıf olup bu vukufu bir zırh ve Batı karşısında bir silah haline getirmek ve sadece İslâm’a dayanmak İsmet Özel’in bir fikir adamı olarak sahip olduğu önemli ve ayırıcı özelliklerden biridir. Batı dillerini bilmesi, Batı kültür ve sanatın olan nüfuzu İsmet Özel için İslâm’ı saf haliyle anlamanın imkânı ve Batı medeniyetine, küfür âlemine karşı fikrî bir mücâhedenin aracı olmuştur. Bu itibarla İsmet Özel’in düşüncesi, İslâmcılığın modernist ve geleneksel biçimlerinden kapsamı, muhtevası ve sonuçları bakımından farklıdır.

İsmet Özel’in Müslüman bir fikir adamı olarak kaleme aldığı ilk eser, Üç Mesele’dir. Bu eserin, 1984 yılında yapılan ikinci baskısı için yazdığı Önsöz’de yazar, günümüz insanlarının İslâm’ı kavramada “üç safha geçirdiklerini veya geçirmeleri gerektiğini” belirtir. Bu safhaların ilki; “İslâm’ın emir ve nehiylerinin bütün zamanlar ve bütün yerlerde geçerli olduğunu bilmek” demek olan tecrid; ikincisi, “Allah’ın hükmünün yürüdüğünü görmenin” teşkil ettiği tefrid ve üçüncüsü, “bütün zamanlar ve bütün yerlerde yürürlükte olan İslâm ilkeleriyle; bir an ve bir noktada gerçekleşenin bir olduğunu anlamak”la erişilen tevhid’dir. İsmet Özel Üç Mesele’yi tecrid safhasında yazdığını ve bu safhayı artık geride bırakmakla birlikte bunun, kitapta dile getirilen düşüncelerin geçersiz olduğu anlamına gelmediğini belirtir. Bu açıklamadan, İsmet Özel’in 1984’de, sadece tecrid safhasını değil, tefrid safhasını da geride bırakmış olduğunu anlaşılmaktadır. Çünkü yazarın bu üç safhadan bahsetmesi üçüncü safhaya eriştiğini ihsas ettirmektedir. Eğer öyle olmasaydı, bu üç safhanın varlığından bahsedemezdi.

Üç Mesele, Önsöz’lerin yanı sıra, Batı medeniyetinden dolayı karşı karşıya bulunduğumuz üç önemli mesele ile ilgili üç makaleye, bu makalelerin muhtevasıyla ilgili fıkraların ilave edilmesinden müteşekkil bir eserdir. Eserin başında İslâm’ın Yeri başlıklı bir yazı yer almaktadır. Bu yazıda ve bu yazıyı takip eden fıkralarda içinde yaşadığımız dünya ve bu dünyanın meseleleri karşısında sahip olduğumuz yaklaşım sorgulanmakta ve böylece üç mesele için bir temel oluşturulmaktadır. Bu itibarla eserin dört ana bölümden oluştuğunu söyleyebiliriz. İslâm’ın yeri ve ona bağlı yazılardan meydana gelen ilk bölümde Müslümanların, üç mesele ve başka meseleler karşısında Kur’an ve Sünnet’i esas alan değil, seçmecilikten ve aşağılık duygusundan kaynaklanan bir anlayışla hareket ettiklerine işaret edilmektedir. Bu birinci bölümde ayrıca Batı medeniyeti ile Doğu medeniyeti arasındaki farkları vurgulayan ve Batı medeniyetinin özelliklerine dikkat çeken fıkralar vardır. Bu fıkralar, Yabancılaşmanın Ötesinde başlıklı fıkrayla birlikte Ziyandaki İnsanın Yabancılaşma Vehmi başlıklı makaleye zemin teşkil eder. Medeniyet kavramıyla ilgili fıkralar ve bu fıkralardan sonra gelen Bir Medeniyet Kurmak başlıklı makale üçüncü bölümü, bilim ve teknoloji ile ilgili fıkralar da en sonda yer alan Teknik Üzerine başlıklı makale ile birlikte dördüncü bölümü oluşturur. Radikalizm ve Ütopya başlıklı sonuç bölümünde yazar, üç meseleye karşı çıkmanın anlam ve mahiyeti üzerinde durmakta ve bu karşı çıkışın ütopik bir bakış açsıyla sonuçlanmasının ne kadar yanlış olduğunu vurgulayarak okuyucuyu uyarmaktadır.

Üç Mesele ile aynı yıl yayımlanan Zor Zamanda Konuşmak ve bu iki kitaptan sonra neşredilen Taşları Yemek Yasak, Bakanlar ve Görenler, Faydasız Yazılar, İrtica Elden Gidiyor, Surat Asmak Hakkımız ve Tehdit Değil Teklif isimli kitaplar, 1984-1987 yılları arasında yayımlanmıştır. Bu kitapların büyük ölçüde İsmet Özel’in tecrid ve tefrid safhalarına mahsus düşünme ve kavrama biçimine dayandığını söyleyebiliriz. Çünkü içerdikleri yazılar sadece yayımlanmalarından hemen önce yazılıp gazetede yayımlanmış yazıları değil, önceki yıllarda yayımlanmış yazıları da içerir. Bu kitapların bütünü aslında Müslümanlarla ilgili meselelerin veya Müslümanların mesele edinmeleri gereken hususların ele alınması bakımından Üç Mesele’nin devamı gibidir.

Müslümanın bir insan teki olarak varlığı, sanat, siyaset, zaman, sistem, bilim, kültür ve eğitim, özgürlük, kulluk, hayatın anlamı, varlıkbilim gibi temel konular etrafında düşüncelerini ortaya koyan İsmet Özel, okuyucusuna basit çözümler, ucuz reçeteler sunmaz, onu kendisiyle birlikte düşünmeye, İslâmi sorumluluğun gerektirdiği anlayış ve tutuma sahip olmaya davet eder. Bakanlar ve Görenler isimli kitapta yer alan Etkilere Açılmak başlıklı yazının son kısmı şöyledir: “Modern belaların etkilerine kapılmadan, İslâm’ın etkisine açılmak, yiğit kişinin başarabileceği bir iş bu. Dikkat ederseniz, Müslüman olarak şöyle yapalım böyle yapalım gibi sözler kullanmıyorum. Bilerek seçiyorum bu ifadeyi. Çünkü Müslüman olarak bizlerin bütün güç kendimizde imiş gibi dünyaya karşı bir tavır takınmamız imkânsız. Yapacağımız yapabileceğimiz şey etkilere açılmaktır. Kur’an ve Sünnet doğrultusundaki hayat görüşünün kendimizi etkilemesine imkân vermektir. Eğer bunu başarabilirsek aynı zamanda modern belaların ters etkisine de kapamış olabiliriz kendimizi. Neye meylettiğimiz, duygularımızı kime doğru eğdiğimiz önemli yani”.

1980’li yılların sonuna doğru İsmet Özel’in düşünce hayatında yeni bir merhalenin ortaya çıktığı görülür. Yazar, 27 Ağustos 1987 tarihli Millî Gazete’de yayımlanan “Benden Bu Kadar” başlıklı yazıyla gazetedeki yazılarına son verdiğini duyurur. Aynı yıl yayımladığı Tehdit Değil Teklif isimli kitabının başında yer alan “Özeleştirinin Özeleştirisi” başlıklı yazısında da köşe yazılarını kitaba dönüştürmekten duyduğu rahatsızlığı dile getirir ve artık bunu yapmayacağını belirtir. Ayrıca, o güne kadar yazdıklarını; yazılması gerektiğine inandığı, fakat başkası tarafından yazılmadığı, kendisi de yazmadığı takdirde yarın kendisini suçlu hissetmekten korktuğu için, yani sorumluluğun gereğini, üzerine yüklenen vazifeyi yerine getirmek için yazdığını ifade eder.

Bu açıklama, İsmet Özel’in yazma vazifesinin bittiğini değil, sebep ve gerekçeleri mahfuz olduğu halde yeni bir biçim kazanacağını gösterir. Nitekim 1988 yılında entelektüel bir otobiyografi olan Waldo Sen Neden Burada Değilsin, 1989 yılında da Cuma Mektupları’nın birinci kitabı yayımlanır. Waldo Sen Neden Burada Değilsin tek bölümden oluşan bir kitaptır ve Millî Gazete’de tefrika edilir. Cuma Mektupları ise 4 Kasım 1988 tarihinden itibaren her hafta Cuma günleri yayınlanan ve gazetenin bir sayfasını bütünüyle kaplayan geniş hacimli yazılardan müteşekkildir. Cuma Mektupları’nın da bir bakıma tefrika edildiğini söyleyebiliriz. Böylece İsmet Özel, düşüncelerini daha geniş bir biçimde ifade etmeye başlar. Fakat yazılarının arka planını teşkil eden niyet ve sebepte herhangi bir değişiklik olmadığını Cuma Mektupları’nın muhtevası kadar ismi de ortaya koyar. Çünkü “Cuma”, yazıların yayımlanma vakti olarak yazarın kimliğine, “mektup” ise kime, nasıl hitap ettiğiyle ilgili niyetine işaret etmektedir.

Cuma Mektupları’nın beşinci kitabının yayımlandığı 1992 yılında Tahrir Vazifeleri’nin de müstakil kitaplar halinde neşri başlar. Tahrir Vazifeleri, İsmet Özel’in düşünce hayatındaki yeni merhalenin üçüncü önemli kitabıdır. Bu üç kitap ve İsmet Özel’in bundan sonra yayımlanan bütün kitapları, tamamen düşüncesinin nihai safhası olan “tevhid” safhasına aittir.

Tahrir Vazifeleri 12. kitabın yayımlandığı 1994 yılında, Cuma Mektupları ise 10. kitabın yayımlandığı 2003 yılında tamamlanır.

Tahrir Vazifeleri daha ziyade Müslüman oluşun şahsî yönleriyle ilgilidir. Üslup da bu içeriğe bağlı olarak özellikle ilk bölümlerde daha şahsî bir nitelik taşır. Cuma Mektupları ise siyaset etrafında yoğunlaşan düşüncelerle vücuda getirilmiştir. Bu itibarla iki eserin birbirini tamamladığını söylemek mümkündür. 

Cuma Mektupları’nın ilk beş kitabı ile son beş kitabı arasında muhteva bakımından önemli bir fark olduğu görülür. İlk beş kitapta, başka konuların yanı sıra, İsmet Özel, Müslümanların siyasi sahada daha güçlü hale gelmelerinin kendisinde uyandırdığı endişeleri de dile getirir. Bu aslında İsmet Özel’in daha önce yazdığı yazılarda da dile getirilmiş, onda başından beri var olan bir endişedir. Refah Partisi, güçlü bir parti haline gelmeden önce de bunu tahmin edip gerekli uyarıları yazılarıyla yapmıştır. Mesele, Müslümanların güç ve iktidar arzusu ile ilkelerinden vazgeçip vazgeçmemeleriyle veya siyasî faaliyetlerinde ahlâkî bir tutarlılık gösterip göstermemeleriyle ilgilidir. Müslümanların siyasî hedefi, Türkiye’de İslâmî bir dönüşümün yaşanması gerçekleştirmek ve onu Dünya Sistemi’nin denetimindeki bir ülke olmaktan kurtarmaktır. Bu hedef, İsmet Özel tarafından çeşitli şekillerde hep dile getirilmiş, savunulmuştur. Cuma Mektupları’nın ilk beş kitabında bu hedefe ulaşmakla ilgili umudunu kaybetmemiş görünür. Fakat bu beş kitabın yayımlanmasından sonra, yani 1994 yılından itibaren Türkiye’de olup bitenlerin İsmet Özel’in kaygılarını haklı çıkaracak şekilde cereyan etmesi üzerine Cuma Mektupları’nın, 1998-2003 yılları arasında yayımlanan son beş kitabında eleştirel bir üslup öne çıkar. Söz konusu farklılık, İsmet Özel’in 1992 -1995 yılları arasında yazdığı günlük yazıların muhtevası ile 1996’dan sonra yazdığı günlük yazıların muhtevası arasında da aynen mevcuttur.

İsmet Özel, 2001 yılında Yeni Şafak gazetesindeki, 2003 yılında da Milli Gazete’deki yazılarına son verir. Son Cuma Mektubu’nu yazdıktan sonra, Gerçek Hayat dergisinde yazmayı da bırakmıştır.

Bu tarihten sonra, Cuma Mektupları’nın son kitaplarında öne çıkan Türklük ve Türkiye; İsmet Özel’in fikir hayatında üzerinde özellikle durulan, vurgulanan kavramlar olarak önemini korumuştur.

İsmet Özel’in İslâmcı yayın organlarında yazmayı bırakarak gösterdiği tavır, yazılarında Türklük kavramına vurgu yapması da delil gibi gösterilmek suretiyle kasıtlı olarak çarpıtılmış, İsmet Özel’in İslâmcılığı terk edip Türkçü olduğuna dair gerçekle hiç alakası olmayan, bilakis gerçeğin üstünü örtmek için uydurulmuş görüşler ileri sürülmüştür.

Üstü örtülmek istenen gerçek şudur: Değişen, İslâmcılığı terk eden İsmet Özel değil, dünyevî menfaatlerini öne çıkararak sisteme teslim olan, değişen İslâmcılardır. Sistem İslâmcılar eliyle, onları kullanarak Türkiye’de İslâmî bir dönüşüm umudunu ve imkânını ortadan kaldırmıştır. İsmet Özel ise bu durumu kabul etmediğini, kendini zamane İslâmcılarından tecrid ederek göstermiştir. Bu durumu, İsmet Özel için, -Of Not Being A Jew başlıklı şiirine atfen- yeni bir “döngünün” başlaması ve onun “eve”, “şarkıya”, kalbe” dönüşü olarak açıklamak mümkündür.

Yazılarında Türklüğü ön plana çıkarmasını da bu bağlamda anlamak gerekir. Her şeyden önce bilinmeli ve hatırlanmalıdır ki İsmet Özel, hiçbir zaman “ütopik bir vatan” ve milliyet anlayışı içinde olmamış, bu konuda okuyucularını da uyarmıştır. Başlangıcından itibaren şiirlerini de fikirlerini de Türkiye’ye ve Türk milliyetine istinaden kaleme almıştır.

İsmet Özel’in 1990’lı yılların ortalarından itibaren yazılarında Türklüğü ön plana çıkarması tek boyutlu bir vakıa değildir. İsmet Özel; Türklüğü, namaz kılmak, cihat etmek, kâfirlere korku salmak olarak tanımladığında açıkça anlaşılmaktadır ki Türklük, Müslümanlıktan başka bir şey değildir. Bu tür tanımların, bir bakıma bu tanımların ifade ettiği halin dışında kalmayı tercih edenlere atfen yapıldığını söyleyebiliriz.

Türklüğün hususi olarak Türkiye ile ilgili bir kavram olarak söz konusu edilmesi ise İsmet Özel’in 1996’dan sonra yayımladığı eserlerde zamanla daha da önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda İsmet Özel, Türklüğün İslâm ve Türkçe etrafında teşekkül ettiğini, Türk topraklarının da kâfilerin elinden alınıp Dâru’l-İslâm kılınmak suretiyle vatan haline getirildiğini özellikle belirtir. Türklüğün ve Türkiye’nin, buna bağlı olarak İstiklâl harbinin, İstiklâl Marşı’nın özellikle üzerinde durur. Bunun sebebi, yazılarından anlaşıldığına göre, İsmet Özel’in Türkiye’nin yok edilmek, haritadan silinmek istenmesiyle ilgili endişesidir. Son yıllarda yazdığı eserlerin hepsinde bu endişenin çeşitli tezahürlerini görmek mümkündür. Böylece İsmet Özel, düşüncesinin İslâm’ı, Kur’an ve Sünnet’i esas alan yapısını daha ileri bir safhaya taşımıştır. Son beş kitabını Latin harflerinin yanı sıra, Kur’an harfleriyle yayımlamıştır. İstiklâl Marşı Derneği, 2012 yılından itibaren her yıl, Hicrî yılbaşında, Hicrî takvime göre düzenlenmiş bir takvimi, Kur’an harfleriyle yayımlamaktadır. Bunlar, İsmet Özel’in düşüncelerinde dile getirdiği görüşlerin hayata geçirilmesi için girişilen ve kaybettiklerimizi bulma yolunu açan önemli çabalardır.

Temel Soruları

  • Medeniyet, teknik ve yabancılaşma nedir?
  • Ben ne yapıyorum, nedir muvafık olan? Nesne miyim, özne miyim, kul muyum?
  • Modern dünyanın mahiyeti nedir? Dün ne oldu, bugün ne oluyor, yarın ne olacak?
  • Devletin insanı mı, insanın devleti mi?
  • Müslümanın talip olduğu bilgininve bilimin mahiyeti nedir? 
  • Önce güçlü bir Türkiye’ye ulaşıp onu mu Müslümanlaştırmalı, yoksa önce Müslüman bir Türkiye’ye ulaşıp onu mu güçlendirmeli?

Eserleri

  • Geceleyin Bir Koşu: Sergi Kitabevi, Ankara 1966.
  • Evet İsyan: De Yayınevi, İstanbul 1969.
  • Cinayetler Kitabı: Çıdam Yayınları, Ankara 1975.
  • Üç Mesele: Düşünce Yayınları, İstanbul 1978; Dergâh Yayınları, İstanbul 1984; Çıdam Yayınları, İstanbul 1988; Üç Zor Mesele, TİYO, İstanbul 2014.
  • Ian Dallas, Gariplerin Kitabı: Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1980; Nehir Yayınevi, İstanbul 1987; Çıdam Yayınları, İstanbul 1991; Mavi Yayıncılık, İstanbul 1998; Şûle Yayınları, İstanbul 1999.
  • Şiirler (1962-1974): Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1980.
  • Şiir Okuma Kılavuzu: Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1980; Çıdam Yayınları, İstanbul 1989, 1990; Oğlak Yayınları, İstanbul 1994; Şûle Yayınları, İstanbul 1997.
  • Abdülkadir Es-Sufi, Cihad –bir temeltasarım: Yeryüzü Yayınları, İstanbul 1980.
  • Şiir Kitabı:Adam Yayınları, İstanbul 1982.
  • Zor Zamanda Konuşmak: Dergâh Yayınları, İstanbul 1986.
  • Cellâdıma Gülümserken: İmge, İstanbul [trz.].
  • Taşları Yemek Yasak: Risale Yayınları, İstanbul 1985; Çıdam Yayınları, İstanbul 1990; TİYO, İstanbul 2013.
  • Bakanlar ve Görenler: Risale Yayınları, İstanbul 1985, 1986; Çıdam Yayınları, İstanbul, 1991.
  • Faydasız Yazılar: Risale Yayınları, İstanbul.
  • İrtica Elden Gidiyor: İklim Yayınları, İstanbul 1986, 1988; Şûle Yayınları, İstanbul 1999; TİYO, İstanbul 2014.
  • Surat Asmak Hakkımız: Risale Yayınları, İstanbul; Çıdam Yayınları, İstanbul 1991.
  • Erbain: İklim Yayınları, İstanbul 1988; Çıdam Yayınları, İstanbul; Şule Yayınları, İstanbul 1997; TİYO, İstanbul 2019.
  • Tehdit Değil Teklif:İklim Yayınları, İstanbul 1987.
  • Waldo Sen Neden Burada Değilsin: Risale Yayınları, İstanbul 1988; TİYO, İstanbul 2014.
  • Norman Itzkowitz, Osmanlı İmparatorluğu ve İslâmî Gelenek: Çıdam Yayınları, İstanbul 1989.
  • Sorulunca Söylenen: Çıdam Yayınları, İstanbul 1989; Şûle Yayınları, İstanbul 1997, 1999; TİYO, İstanbul 2017.
  • Cuma Mektupları 1: Çıdam Yayınları, İstanbul 1989.
  • Cuma Mektupları 2: Çıdam Yayınları, İstanbul 1989.
  • Cuma Mektupları 3: Çıdam Yayınları, İstanbul 1990.
  • Cuma Mektupları 4: Çıdam Yayınları, İstanbul 1991.
  • Cuma Mektupları 5: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 1: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 2: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 3: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 4: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 5: Çıdam Yayınları, İstanbul 1992.
  • Tahrir Vazifeleri 6: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 7: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 8: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 9: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 10: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 11: Çıdam Yayınları, İstanbul 1993.
  • Tahrir Vazifeleri 12: Çıdam Yayınları, İstanbul 1994.
  • Neyi Kaybettiğini Hatırla: İklim Yayınları, İstanbul 1995.
  • Ve’l -Asr: Şûle Yayınları, İstanbul 1995.
  • Genç Bir Şairden Genç Bir Şaire Mektuplar: Oğlak yayınları, İstanbul 1995.
  • William Ebenstein, Siyasi Felsefenin Büyük Düşünürleri: Şûle Yayınları, İstanbul 1996.
  • Tavşanın Randevusu: Şûle Yayınları, İstanbul 1999.
  • Bilinç Bile İlginç: Şûle Yayınları, İstanbul 2000.
  • Cuma Mektupları 6: Şûle Yayınları, İstanbul 2002.
  • Cuma Mektupları 7: Şûle Yayınları, İstanbul 2002.
  • Cuma Mektupları 8: Şûle Yayınları, İstanbul 2002.
  • Cuma Mektupları 9: Şûle Yayınları, İstanbul 2003.
  • Cuma Mektupları 10: Şûle Yayınları, İstanbul 2003.
  • Kırk Hadis: Marmara Medya, İstanbul 2003.
  • Çatlıycak Kadar Aşki: Adam Yayınları, İstanbul 2003.
  • Henry Sen Neden Buradasın 1: Şûle Yayınları, İstanbul 2004.
  • Henry Sen Neden Buradasın 2: Şule Yayınları, İstanbul 2004.
  • Of Not Being A Jew: Şule Yayınları, İstanbul 2005.
  • Çenebazlık: Şule Yayınları, İstanbul 2006.
  • Kalın Türk: Şule Yayınları, İstanbul 2006.
  • Toparlanın Gitmiyoruz 1: Ebabil Yayınları, İstanbul 2008.
  • Toparlanın Gitmiyoruz 2: Ebabil Yayınları, İstanbul 2008.
  • Toparlanın Gitmiyoruz 3: Ebabil Yayınları, İstanbul 2008.
  • Of Not Being A Jew / İlaveler ve Vaat Edilmiş Bir Şiir: Şûle Yayınları, İstanbul 2005.
  • Şairin Devriye Nöbeti 1 / Tok Kurda Puslu Hava:  Şûle Yayınları, İstanbul 2009.
  • Şairin Devriye Nöbeti 2 / Bileşenleriyle Basit: Şûle Yayınları, İstanbul 2009.
  • Şairin Devriye Nöbeti 3 / Neredeyizm: Şûle Yayınları, İstanbul 2009.
  • Şairin Devriye Nöbeti 4 / Ebrulî Külâh: Şûle Yayınları, İstanbul 2009.
  • Şairin Devriye Nöbeti 5 / Evet mi, Hayır mı?: Şûle Yayınları, İstanbul 2009.
  • Şairin Devriye Nöbeti 6 / Allah’ın Emri Zaid / Plus Peygamberin Kavli: Şûle Yayınları, İstanbul 2010.
  • Şairin Devriye Nöbeti 7/Evlenseydik Boşanacaktık: Şûle Yayınları, İstanbul 2010.
  • Şairin Devriye Nöbeti 8/Hayatın Mânâsı versus Mânâlı Bir Hayat: Şûle Yayınları, İstanbul 2010.
  • Of Not Being A Jew/Bir Vefa Daha-Son İlaveler:  Şûle Yayınları, İstanbul 2010.
  • Of Not Being A Jew: Şûle Yayınları, İstanbul 2011; TİYO, İstanbul 2014.
  • Şairin Devriye Nöbeti 9/Karz-ı Hasen: Şûle Yayınları, İstanbul 2011.
  • Şairin Devriye Nöbeti 10/Siper Beden: Şûle Yayınları, İstanbul 2011.
  • Şairin Devriye Nöbeti 11/Muvazzaf: Şûle Yayınları, İstanbul 2011.
  • Şairin Devriye Nöbeti 12/Başbaş Başbaşa Başabaş: Şûle Yayınları, İstanbul 2011.
  • Desem Öldürürler Demesem Öldüm: TİYO, İstanbul 2012.
  • Bir Akşam Gezisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü 1: TİYO, İstanbul 2012.
  • Bir Akşam Gezisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü 2: TİYO, İstanbul 2012, 2018.
  • Küfrün İhsanı Olmaz: TİYO, İstanbul 2013.
  • Türk Olmadıysan Oldun Amerikalı: TİYO, İstanbul 2015.
  • Dil ile İkrar: TİYO, İstanbul 2017.
  • Başını Örten Kızlar Felsefe Bilmelidir: TİYO, İstanbul 2018.
  •  

https://islamdusunceatlasi.org/ismet-ozel-/7118

 

 

KULELİ ASKERİ LİSESİ

Adres: Çengelköy, Kuleli Cd. 58/1, 34680 Üsküdar/İstanbul

15 Haziran 1826 günü vuku bulan ve tarihimizde “Vaka-i Hayriyye” olarak isimlendirilen yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra Osmanlı Ordusu’nun yeniden tanzimine karar verilir. Sultan II. Mahmud tarafından kurulan “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye” adıyla yeni bir ordu kuruluşu gerçekleştirilir. Davutpaşa, Selimiye ve Rami kışlalarında eğitim görmeye başlayan bu yeni ordu mensuplarının bir kısım süvari ve piyade birlikleri için Bağçe-i Kule’de yeni bir kışla yapımına da karar verilir. Ahmed Lûtfî Efendi, H. 1244 (14 Temmuz 1828-2 Temmuz 1829) vukuatı arasında Sultan II. Mahmud’un “Rikab resmi bayramı ikinci günü Kuleli Kasrı’nda tebdilen icra olundu.” açıklamasını yapar. Bu nottan da anlaşılacağı gibi 1829 yılı başlarında Kuleli Kışlası büyük ölçüde tamamlanmış olmalıdır. Bu ilk kışlanın ahşap olarak yapıldığı söylenir. 1837 tarihine kadar kışla olarak kullanılan yapının, 1837-1842 tarihleri arasında “Asâkir-i Hassa-i Şâhâne” alayları için karantina binası olarak kullanıldığı bilinmektedir.

1842 yılında onarılarak tekrar kışla olarak kullanılmaya başlanan yapı 1844 yılında yanar. 1855-1856 Kırım Savaşı sırasında İngiliz ve özellikle Fransız askerlerinin tedavisi için hastane olarak kullanılan kışlanın arka bölümünde bir dönem ölen Fransız askerleri için ayrılmış bir de mezarlık bulunmaktaydı. 1859 yılında ikinci kez yanan kışla 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından kâgir olarak yeniden yaptırılır. Bu tarihi takip eden on üç yıl boyunca tekrar kışla olarak kullanılan yapı, 1872 yılında Harbiye ve Tıbbiye Mekteplerine hazırlık için orta öğrenim seviyesinde eğitim vermek üzere kurulan idâdilere (lise) tahsis edilir. Bu tarihten sonra yapı Harbiye İdâdisi (Mekteb-i İdâd-ı Şâhâne), Kuleli Askeri İdâdisi adını alır.

Erişebildiğimiz en erkeni Guillaume Sanson’a ait 1675 tarihli “Bosphori Thracii Haritası”nda olmak üzere çok sayıda eski haritada Kuleli Bahçesi yer almaktadır. Sanson’a ait haritada Philaces (Phylake) Koyu içinde yer almakta olan alanda “Philaces Kulesi” yazılıdır. Muhtemelen bu tarihlerde harap vaziyette olsa da kule mevcudiyetini korumaktadır. Daha sonraları yapılan 1688 tarihli “Vincenzo Maria Coronelli”, 1714 tarihli “Johann Baptist Homann” haritalarında da “Kule Bahçesi” ismi yer almaktadır.

1720 yılında hazırlandığı bilinen ve 1735 yılında yayımlanan ve Dimitri Kandemir tarafından çizilen haritada ise 149 nolu not olarak “Kule Bahçesi-İmparatorluk Bahçesi” adıyla saraya ait olduğu anlaşılan bu bahçe belirtilir. John Rocque tarafından hazırlanan 1742 tarihli “A Plan Constantinople” isimli haritada Kandilli bölgesinde çok katlı, üzerine kubbe ile örtülü bir kule şekli görülürse de bunun Kandilli Sarayı’na mı, Kule Bahçesi’ne mi ait olduğunu anlamak oldukça zordur.

1772 tarihli “Tobias Conrad Lotte”, 1776 tarihli “François Kauffer”, 1819 tarihli “Kauffer-Bocage”, 1821 tarihli “Franz Field” ve 1821 tarihli “H. Wild” haritalarında da her ne kadar artık kule sökülmüş olsa da “Kule Bahçesi” isim belirtilerek gösterilmiştir.

Sultan II. Mahmud tarafından yapılan “Asâkir-i Hassa-i Şâhâne” süvari alayları için inşa edildiği bilinen kışla binasının en erken planı, Helmuth von Moltke tarafından 1836-1837 yılında hazırlanan ve 1842 yılında Berlin’de basılan “Moltke” haritasında da görülmektedir. “Kuleli Kışlası-Süvari Muhafızlarının Kışlası” açıklaması ile haritada belirtilen yapı sahilden içeri doğru uzayan bir dikdörtgen olarak görülmektedir. Bu çizim burada yapılan ilk yapının konturlarını belirtmesi açısından önemlidir. 1845 tarihli “Mühendishane-i Hümayun” haritasında da aynı yapının konturları görülmekle birlikte bu kez Vaniköy semtine doğru ana kışladan ayrık ikinci bir yapı seçilmektedir.

Kuleli Kışlası ile ilgili iki tane gravür bulunmaktadır. Bunların ilki, 1838 yılında Londra’da basılan, Robert Walsh’ın metinlerini yazdığı, Thomas Allom’un gravürlerini çizdiği “Constantinople and the Scenery of the Seven Churchs of Asia Minor” isimli kitabın ikinci bölümünde görülen gravürdür. Walsh ; “Resim Boğaz kıyısında süvariler için inşa edilmiş İstanbul civarındaki en büyük ve dikkat çeken yapılardan biri olan muhteşem kışlayı gösteriyor. Boğaz’a girerken ilk göze çarpan Üsküdar’daki bu büyük kışladır.” demektedir. “Cavalry Barracks On The Bosphorus / Boğaziçi’nde Süvari Kışlası” adıyla bilinen bu gravürde görülen kâgir yapının ortasında beşik çatılı bir bölüm, her iki ucunda ise günümüzdekine benzer kurşun külahlı iki kule bulunmaktadır. Thomas Allom yaklaşık on ay süren İtalya, Yunanistan ve Türkiye seyahati sırasında 2 Temmuz 1837 günü İzmir’den Osmanlı topraklarına girer, ülkede ne kadar kaldığı konusunda tam bir mutabakat olmasa da kaldığı süre içinde çizdiği gravürler tüm dünyada ilgi çeker.

Hemen hemen aynı tarihlerde İstanbul’da bulunan William Henry Bartlett’in “The Bosphorus, from above Beshık-tash” isimli gravürünün sağ üst köşesinde Kuleli Kışlası görülmektedir. Bu görüntüdeki yapı ile Thomas Allom’un çizdiği yapı arasında hiçbir benzerlik yoktur. Bartlett'in bölgeyi çizdiği bir diğer gravür ise “The Summer Palace at Beglıer-Bey” isimli gravürdür. Bu çizimde küçük bir yerleşme olarak Çengelköy görünmesine karşı, Kuleli Kışlası’na ait bir iz yoktur. Buna karşın İcadiye Tepesi üzerinde kule benzeri çok katlı bir yapı bulunmaktadır.

Süvari Kışlası’nın Allom’un gravüründe belirttiği gibi bir yapı olmasının mümkün olmadığını düşünmekteyiz. “Illustrated London News”ın 1854 yılında yayınlanan nüshasında “Kuleli Kışlası İstanbul Kraliyet Topçusu Jason’dan iniyor 1854” açıklaması ile yayınlanan gravürde, Kaymak Mustafa Paşa Camii rıhtımından kışlanın önüne yanaşmış Jason gemisi ve Kışla binası görülmektedir. Bu görüntüde kışlanın alt katındaki kemerli bölüm kapatılmış gibidir. Ancak onun üstünde yer alan teras ve önündeki parmaklıklar 1838 tarihli gravürle aynıdır. Kışlanın orta bölümünü teşkil eden, beşik çatılı Hünkâr Kasrı hemen hemen aynıdır. Kasrın çatısında abartılmış bir şekilde Sultan Abdülmecid’e ait olduğunu bildiğimiz şemse tarzı bir alem mevcuttur. Bu görüntü kışlanın 1844 yangınından sonra yapılmış halini yansıtmaktadır. Kışlanın köşelerinde üzerleri kırma çatı örtülü, üç katlı birer köşe yapısı yer almaktadır. Her ne kadar bu yapıların, 1838 tarihli gravüre benzer her katta üçer penceresi varsa da eski görünüşe nazaran daha alçak olup, çatı ile örtülüdür. Walsh’ın açıklamalarına göre bu kışlayı gördüğü anlaşılıyor. Yazılı metinlerde Sultan II. Mahmud’un yaptırdığı kışlanın ahşap olduğu belirtilmişse de bu gravürde görülen yapı ise kâgir gibi duruyor. 1826-1828 yılları arasında böylesi bir kışlayı hangi mimar yapmış olabilir?

Tuğlacı, 1828’de açılışı yapılan kışlanın Krikor Balyan tarafından yapıldığını, tek katlı ve ahşap olduğunu, bu kışla yanınca Sultan Abdülmecid’in bu kez Garabet Balyan’a kâgir bir bina yaptırdığını, ön cephesindeki iki kuleden dolayı, Kuleli Kışlası adı verildiğini söylemektedir. Tuğlacı’nın yaptığı bu açıklamaların hiçbir bilimsel temeli bulunmamaktadır. Herşeyden önce kışlanın adının “Kuleli” olmasının nedeni 1826-1828 yıllarında yapıldığı söylenen kuleler dolayısıyla değil, daha önce bu alanda olduğu bilinen Kule’den daha doğrusu “Bahçe-i Kule” isminden geldiği sunduğumuz haritalardan anlaşılmaktadır.

Gerçekte 1838 tarihli gravürde gördüğümüz şekilde bir yapı var mıdır? İlber Ortaylı ve Murat Bardakçı ile yaptığımız bir sohbet sırasında bu yapının Fossati Kardeşler tarafından yapıldığı ileri sürüldü. Gaspare Fossati 1837 tarihinde, Giuseppe Fossati ise 1839 tarihinde İstanbul’a gelirler. Buna karşın Gaspare Fossati’nin daha Rusya’da çalışırken aldığı bir sipariş sonucu o sırada yapmakta olduğu Saint Petersburg’daki Amirallik Dairesi’nin projelerini İstanbul’a gönderdiği ve Kuleli Kışlası’nın bu projeler esas alınarak inşa edildiği kaynak belirtilmeden söylendi. Ancak hiçbir kaynak belirtilmeden söylenen bu açıklamayı ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü Saint Petersburg Amirallik Dairesi Çar I. Petro döneminde 1706 tarihinde inşa ettirilir, 1716 yılında Amirallik Dairesi olarak kullanılmaya başlanır ve bir prestij binası olup kışla değildir.

Kuleli Kışlası ile ilgili erişebildiğimiz en erken tarihli fotoğraf 1890 tarihli Sebah&Joaillier’in bir karesidir. Boğazın Rumeli yakasından çekilen bu karede Kuleli Kışlası ve sağ üst tarafından Kuleli Hastanesi görülmektedir. Kışlanın, Vaniköy’e doğru sol yanındaki bloğun daha yapılmamış olduğu anlaşılıyor. Her iki ucunda kuleler görülen bir yapı da bulunmuyor. Kışlanın kâgir olduğu ve her iki yönden merdivenlerle çıkılan ana giriş kapısının üzerinde Hünkâr Kasrı olarak kullanılan bölüm görülmekte. 1920-1930 tarihleri arasında uçaktan çekilmiş ikinci karede ise yapının sol tarafına dikdörtgen planlı bir blok ilave edildiği anlaşılıyor. Ayrıca görülmekte olan yapının kuleleri de yok. Üçüncü kare ise Kaymak Mustafa Paşa Camii rıhtımından, muhtemelen 1912-1920 tarihleri arasında çekilmiş. Bu karede de kışlanın köşelerinde günümüzdekilere benzeyen kuleler bulunmamakta.

“Kuleli Kışlası”, daha doğru adıyla “Kuleli Mektebi” günümüzdeki görüntüsüne 1968-1969 yılları arasında yapılan restorasyon sonrası kavuşur, bu restorasyon çalışmalarında 1838 tarihli gravür esas alınarak yapının iki köşesine kurşun külahlı birer kule yapılır. Üzerinden elli yılı aşkın bir zaman geçtikten sonra artık bu yeni görüntüye alışılır ve bu yapının geçmiş görüntüleri unutulur. Sanki ilk inşasından beri aynı görüntüyü muhafaza ediyormuş gibi bir algı oluşur. Sanırım artık merak edip, arşiv araştırmalarıyla bu konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor...

Kuleli Askerî Lisesi’nin yukarı okul binası 1961’de yıktırılarak tekrar inşa edilmiştir. 1965-1969 yılları arasında esaslı bir onarım gören okulun arka tarafına bir servis binası eklenmiş ve yıkılmış olan kuleler aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır. Atletizm salonu, okul salonu gibi ek tesisler 1971-1974 yıllarına aittir.

19 Eylül 1987 tarihinde en son gerçekleşen restorasyon çalışması ARY Grup tarafından tamamlanmıştır.

15 Temmuz 2016 FETÖ darbe girişiminin ardından KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile Kuleli Askeri Lisesi kapatılmıştı.

Milli Savunma Üniversitesi, 2022-2023 eğitim yılında, binada yabancı diller yüksekokulunun faaliyete geçmiştir.

Milli Savunma Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu 2022-2023 Eğitim ve Öğretim Yılı Açılış Töreni, Rektör Prof.Dr. Erhan AFYONCU’nun katılımıyla 10 Ekim 2022 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

Kuleli Yerleşkesinde hizmet verecek olan Yabancı Diller Yüksekokulunda, Harp Okullarını kazanan öğrenciler yabancı dil hazırlık sınıflarına devam etmektedirler.

 

https://www.sinangenim.com/tr/medya/yayimlar-ve-bildiriler/bahce-i-kule-826/

https://www.uskudar.bel.tr/tr/main/pages/kuleli-askeri-lisesi/37

 

 

 

Cumhuriyetin Üsküdar 100’leri
 
 
 
 
 
 
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam412
Toplam Ziyaret9117
Üyelik Girişi
Takvim
Hava Durumu