HALİL PAŞA
(1857 - 1939)
Çengelköy doğumlu asker ressamlardan. Çengelköy’de babasına ait yalıda doğdu (1857). Babası, Mekteb-i Fünûn-ı Harbiye kurucularından Tophane müşiri Ferik Selim Paşa’dır. Askerî Rüşdiye’den sonra 1869’da Mühendishâne-i Berrî Hümâyun’a girdi. İlk resim eğitimini burada aldı. 1873’te mülâzım-ı sânî rütbesiyle mezun olup yaver sınıfına alınan Halil Efendi 1874’te yüzbaşı, 1876 yılında da kolağası olarak askerî lisede resim öğretmenliğine başladı. Sultan Abdülaziz’in iradesiyle Paris’e gitti (1880). 1888’de yurda döndü. Askerî okullarda resim öğretmenliğine devam ederken, bir taraftan da İstanbul’daki sergilere katıldı. 1906 yılında yükseltildiği mirlivalık rütbesi, 1908 yılındaki tasfiye kanunu gereğince geri alınıp yarbaylığa indirildi. Bunun üzerine emekliliğini istedi. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde yağlıboya öğretmeni (1911-1913) ve müdür olarak (1917-1918) çalıştı. 1918’de Osmanlı’nın Avrupa’da gerçekleştirdiği ilk resim sergisi olan Viyana Sergisi’ne “Çengelköy” adlı yapıtıyla katıldı. Halil Paşa’nın resimlerinde ele aldığı başlıca temalar peyzaj, natürmort ve portrelerdir. Kıyı görünümlerini ve Boğaziçi manzaralarını açık havada çalışmıştır. Tam anlamıyla bir Boğaz ve kıyı ressamıdır. Çengelköy’e ait pek çok manzara resmi vardır. Yaşamının sonuna kadar resim çalışmalarına devam eden Halil Paşa, 20 Ağustos 1939’da vefat etti.
Halil Paşa geriye; Sahilde Paşa ve Ailesi (1892), Peyzaj (1897), Peyzaj (1899), Madam X (1899), Göksu Deresine Bakış (1902), Göksu Deresi (1903), Boğaz’dan Rumeli Hisarı’na Bakış (1903), Göksu Deresine Bakış (1902), Kervansaray Avlusunda Halıcılar (1908), Kotra, Vapur, Deniz (1916), Bahçede Kadınlar (1917), Salacak (1928) ve daha birçok eser bırakmıştır.
Çengelköy Yalıları isimli eseri.
chrome-extension://efaidnbmnnnibpcajpcglclefindmkaj/https://www.uskudar.bel.tr/userfiles/files/MNA_Uskudarli_Meshurlar.pdf
İBRAHİM HAKKI KONYALI
(1896-1984)
Tarihçi, yazar ve kitâbe uzmanı.
Konya’da doğdu. Babası Nalbantzâde Mustafa Efendi’dir. Kendi ifadesine göre ailesi baba tarafından Anadolu Selçukluları’na, I. Alâeddin Keykubad dönemine kadar iner ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye dayanır. İlk öğrenimini Konya’da Rüşdiyye-i Füyûzât-ı Hamîdiyye’de gördü. Daha sonra Bekir Sâmi Paşa Medresesi’nin yerine yapılmış olan Islâh-ı Medâris-i İslâmiyye’ye devam etti. Burada Arapça öğrendi. Medrese eğitimi sırasında Erzurumlu İbrâhim Hakkı’nın Mârifetnâme’sinin etkisinde kaldı ve Hakkı ismini benimsedi. I. Dünya Savaşı esnasında açılan Şimendifer Mektebi’ni bitirerek Türkiye’nin ilk demiryolcusu oldu. İlk devlet görevi Batum’da istasyon müdürlüğüdür. Ardından Konya Sanâyi Mektebi’nde Türkçe öğretmenliği, İstanbul Meşihat Dairesi’nde ders vekâleti halifeliği, Başbakanlık Arşivi, Askerî Müze ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde uzmanlık yaptı. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi’nin kuruluşunda büyük payı oldu.
İbrahim Hakkı Konyalı yazı hayatına ilk defa Konya’da Meşrik-ı İrfân gazetesinde başladı, Babalık gazetesinde yazılarını sürdürdü. Bu arada Hak Yolu isimli dergiyi ancak altı sayı yayımlayabildi. İntibah’ta başyazarlık yaptığı gibi Mütareke yıllarında Tercümân-ı Hakîkat’te daha çok tarihî konuları ele alan makaleler yazdı. İstanbul’a geldiği yıllarda Zekeriya Sertel, Halil Lütfi Dördüncü, Selim Ragıp Emeç ve Ali Ekrem Uşaklıgil’in çıkardığı Son Posta’da çalıştı. Gazetenin kapatılması üzerine Tan gazetesinde yazmaya başladı. Daha sonraki yıllarda Vatan, Yeni Sabah, Hergün, Bugün, Yeni İstanbul, İstiklâl ve Yeni Asya gazetelerinde, Foto Magazin, 7 Gün, Örnek, Tarih Dünyası, Tarih Konuşuyor, Vakıflar Dergisi, Vakıflar Bülteni ve Türk Yurdu dergilerinde çeşitli yazılar kaleme aldı. Niyazi Ahmet Banoğlu ile birlikte Tarih Dünyası dergisini çıkardı, onunla aralarının açılması üzerine Tarih Hazinesi isimli bir dergi yayımladı. Bazı yazılarında gerçek soyadı olan Atis’i kullandığı da olmuştur. 20 Ağustos 1984 tarihinde Konya Akşehir’de vefat etti, cenazesi İstanbul’a getirilerek 21 Ağustos’ta Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.
Konyalı’nın en önemli hizmetlerinden biri, Bulgaristan’a satılan Osmanlı arşiv belgeleriyle ilgili ilk haberi Son Posta gazetesinde yazarak (13 Mayıs 1931) durumdan kamuoyunu haberdar etmesi ve ardından bu evrakın bir kısmının geri alınmasını sağlamasıdır. Bu konuda Açık Söz gazetesinde 1936 yılında bir seri yazı kaleme almıştır. Hayatı boyunca topladığı belge, fotoğraf ve yazılı basınla ilgili dokümanları, Üsküdar’da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1979’da kurulan İbrahim Hakkı Konyalı Vakıf Kütüphanesi ve Arşivi’ne bağışladı. Bu kütüphane halen Üsküdar Selimiye Camii Hünkâr Kasrı’nda hizmet vermektedir.
İbrahim Hakkı Konyalı, Kültür Bakanlığı Yüksek Hizmet ödülü ile (1979) Konya Selçuk Üniversitesi fahrî doktorluk unvanına (1981) sahiptir.
Eserleri. İbrahim Hakkı Konyalı özellikle yazdığı şehir tarihleriyle meşhurdur. Ele aldığı şehir hakkında titizlikle en ayrıntılı bilgileri toplayan, arşiv belgelerini kullanan Konyalı, tahlilî bir çalışmadan ziyade hayli zengin bilgi birikimiyle geride tarihî malzeme olarak kullanılabilecek şehir tarihleri bırakmıştır. Bu tür eserleri şunlardır: Nasreddin Hoca’nın Şehri Akşehir, Tarihî-Turistik Kılavuz (İstanbul 1945), Alanya: Alaiye (İstanbul 1946), Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi (İstanbul 1960), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Konya Tarihi (Konya 1964), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Karaman Tarihi, Ermenek ve Mut Âbideleri (İstanbul 1967), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Kilis Tarihi (İstanbul 1968), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Konya Ereğli’si Tarihi (İstanbul 1970), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Şereflikoçhisar Tarihi (İstanbul 1971), Âbideleri ve Kitâbeleri ile Niğde Aksaray Tarihi (I-III, İstanbul 1974-1975), Âbideleri ve Kitâbeleriyle Üsküdar Tarihi (I-II, İstanbul 1976-1977), Abideleri ve Kitabeleriyle Beyşehir Tarihi (Erzurum 1991).
Diğer eserleri de şöylece sıralanabilir: Topkapı Sarayında Deri Üzerine Yapılmış Eski Haritalar (1936), İstanbul Âbideleri (İstanbul 1940), Afrodit Hakkında Tarihî Tetkikler (İstanbul 1940), Harun er-Reşid (1941), İstanbul Âbidelerinden İstanbul Sarayları Atmeydanı Sarayı-Pertev Paşa Sarayı-Çinili Köşk (İstanbul 1942), Ankara Abidelerinden: Karacabey Mamuresi, Vakfiyesi, Tarihi ve Diğer Eserleri (İstanbul 1943), Eski ve İslâmî Paralar (İstanbul 1946, Takıyyüddin Ahmed Makrîzî’den tercüme), Mimar Koca Sinan (İstanbul 1948), Osmanlı Sultanları Tarihi (Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa’nın Tevârîḫu’s-selâṭîni’l-ʿOs̱mâniyye adlı eserinin tercümesi [Osmanlı Tarihleri I içinde, İstanbul 1949, s. 323-369]), Mimar Koca Sinan’ın Eserleri (İstanbul 1950), Fatih’in Mimarlarından Azadlı Sinan: Sinan-ı Atîk Vakfiyeleri, Eserleri, Hayatı, Mezarı (İstanbul 1953), Söğüt’de Ertuğrul Gazi Türbesi ve İhtifali (İstanbul 1959), Aslı Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Mesnevî (İstanbul 1963), Ankara Camileri (Ankara 1978).
Konyalı’nın bunların dışında yayımlanmamış kitapları da şunlardır: Topun Tarihi, Kılıcın ve Başka Kabzalı Kesici Silâhların Tarihi, Askerî Müzede Şaheserler, Askerî Müzedeki Yağlı Boya Tablolar, Ok ve Yayın Tarihi, Âbideleri ve Kitâbeleri ile Manavgat Tarihi, İstanbul Kütüphanelerindeki Tarih Kitapları Kataloğu, Türk Tophaneleri, Karaman Vilâyetinin İç İl Livasının Ermenek, Karataş, Gülnar ve Mut Vakıfları Defteri.
Dünya Savaşı yıllarında üç cilt halinde hazırladığı Mimar Sinan adlı kitabıyla İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda kayıtlı (nr. B-33) İstanbul Anıtları araştırması ise kaybolmuştur.
https://islamansiklopedisi.org.tr/konyali-ibrahim-hakki
MÜNEVVER AYAŞLI
(1906-1999)
Selânik’te doğdu. Babası Miralay Cafer Tayyar Bey’in görevi dolayısıyla küçük yaştan itibaren Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerini dolaştı. Halep’te ve Beyrut’ta bir süre Alman Mektebi’nde okudu (1914). Ardından Paris’te Collège de France ile École des Langues Orientales’e devam etti. Burada Arapça ve Farsça’nın yanı sıra ünlü şarkiyatçı Louis Massignon ile Henri Massé’den tasavvuf dersleri aldı ve onların teşvikiyle İslâm tasavvufuna yöneldi. Bu arada Stuttgart Kraliyet Konservatuvarı’na devam etti.
İstanbul’da Alman asıllı bir hocadan arkadaşı Fatma Rikkat Kunt ile beraber piyano dersleri aldı. 1930 yılında Tanzimat dönemi devlet adamlarından Sâdullah Paşa’nın oğlu Nusret Sadullah ile evlendi. 1934’te soyadı kanunu çıkınca, eşinin atalarının Bünyâmin Ayâşî’ye nisbeti sebebiyle Ayaşlı soyadını aldı. Hariciyeci olan eşinin görevi dolayısıyla uzun süre saray ve konak çevrelerinde zengin bir kültür muhiti içinde bulundu. 1944’te eşinin ölümünden sonra kültür, sanat ve edebiyatla yakından ilgilenmeye başladı. 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği tarafından Üstün Hizmet ödülüne lâyık görüldü. Ölümüne kadar bir sanat ve kültür mahfili olan Beylerbeyi’ndeki Ayaşlı Yalısı’nda yaşadı. 20 Ağustos 1999’da vefat etti ve Rumelihisarı Mezarlığı’ndaki aile kabristanına defnedildi.
Adı daha çok Yeni İstanbul (1965), Sabah (1968) ve Yeni Asya (1972) gazetelerinde yayımladığı günlük fıkralarla duyulan Ayaşlı roman ve hâtırat türü eserlerinde, yakından tanıdığı Osmanlı hânedanı mensuplarıyla Cumhuriyet döneminin bazı seçkin ailelerinin hayatını, Türk halkının örf, âdet ve geleneklerini anlatır. Kendisinin bizzat yaşadığı, fakat bugün artık masal olmuş eski İstanbul’un giderek kaybolan maddî ve mânevî güzellikleri onun hikâye ettiği konuların başında gelir. Eserlerinde genel olarak, yerli kültürü savunan devrin bir kısım muhafazakâr aydınları gibi Tanzimat’tan bu yana Batı dünyasının giriştiği kültür emperyalizmi üzerinde durur. Sonu ölümle biten bir aşk hikâyesinin konu edildiği, birbirinin devamı mahiyetindeki romanlarında, çöken imparatorluktan yeni kurulan Cumhuriyet’e geçerken kuşaklar arasında meydana gelen kültür değişimini ve buhranını işlemiştir. Türkiye’nin yakın tarihi açısından büyük önem taşıyan hâtıralarında, küçük yaştan itibaren tanıdığı siyasî ve edebî şahsiyetlerle bizzat şahit olduğu önemli olaylar hakkında ilk elden gözlemleri yer alır. Özellikle Teşvikiye’de oturduğu 1930’lu yıllarda dönemin önde gelen şahsiyetleri Abdülhak Hâmid’den Yahya Kemal’e, Necip Fazıl’dan Âsaf Hâlet Çelebi’ye, İsmail Hami Danişmend’den Mithat Cemal Kuntay, Namık İsmail ve Burhan Toprak’a kadar oldukça geniş bir şair, yazar ve ressam kadrosunu yakından tanıması hâtıralarını daha da önemli bir duruma getirir. Münevver Ayaşlı gerek “evlâd-ı fâtihân”dan bir aileye mensup olması, gerekse çocukluk yıllarını Rumeli topraklarında geçirmesi dolayısıyla hayatının sonuna kadar kaybedilen bu coğrafya için gözyaşı dökmüş, Balkan kavimlerinin Türk izlerini sile sile bitiremedikleri bu topraklara âdeta mersiyeler yazmıştır. Onun eserlerinde üzerinde ısrarla durduğu bir konu da eski İstanbul ve asırlar içinde teşekkül eden Boğaziçi medeniyetidir. Özellikle bu amaçla kaleme aldığı Dersaâdet’te II. Meşrutiyet sonrasından başlayarak Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar olan dönemin İstanbul’unun bir bakıma taşıyla toprağıyla, yalısı ve köşküyle, daha da önemlisi İstanbullu denilen insanlarıyla bir portresini çizmiştir.
Eserleri
Roman: Pertev Bey’in Üç Kızı (1968), Pertev Bey’in İki Kızı (1969), Pertev Bey’in Torunları (1975), Pertev Bey’in Üç Kızı (1976, üç kitap bir arada).
Gazete Yazıları: XIX. Asır, Teşrîn-i Sâni ve Ötesi, Kıbrıs Fetvâsı (1971), Edeb yâ Hû (1984), Geniş Ufuklara ve Yabancı İklimlere Doğru (1991).
Hâtıra: Başvekilimizi Tanıdım (1968), İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim (İstanbul 1973), Dersaâdet (İstanbul 1975), Avrupa-i Osmânî: Rumeli ve Muhteşem İstanbul (İstanbul 1990).
Münevver Ayaşlı’nın Rumelihisarı Mezarlığı’ndaki aile kabristanı
https://islamansiklopedisi.org.tr/ayasli-munevver