ŞEMSİ AHMED PAŞA
(-1580)
Bolu’da doğdu. Anadolu beyliklerinden İsfendiyaroğulları’na mensup olup İsfendiyaroğlu Kızıl Ahmed Bey’in torunu ve Mirza Mehmed Paşa’nın oğludur. Annesi II. Bayezid’in oğlu Şehzade Abdullah’ın büyük kızı Şahnisâ Sultan’dır. Vikāye Tercümesi adlı eserinde yer alan silsilenâmesinde atalarını kendisinden itibaren dokuzuncu kuşakta Hâlid b. Velîd’e nisbet eder. Ancak bu iddia muhtemelen doğru değildir. Nitekim Peçuylu İbrâhim, ağabeyi Vezir Mustafa Paşa hakkında bilgi verirken “Hâlid b. Velîd neslinden geçinirler” diyerek bu husustaki şüphesini dile getirmiştir (Târih, I, 31). Şemsi Ahmed ağabeyi Mustafa ile birlikte Enderun’da yetişti. Osmanlı hizmetindeki hayatının ilk dönemleriyle ilgili verilen bilgilerin çoğu yanlıştır. 921’den (1515) itibaren beylerbeyi gösterilmiş olmasına rağmen 1530’lu yıllarda müteferrika diye zikredilmesi bu husustaki karışıklığı gösterir. Tesbit edilebilen ilk görevi 941 Muharreminde (Temmuz 1534) Mustafa Çelebi ile beraber dergâh-i âlî müteferrikalığıdır (BA, D.KRZ, nr. 33118, s. 5, 25). Fakat müteferrikalığa bu tarihten önce tayin edilmiş olmalıdır. Mustafa Çelebi bir süre sonra müteferrikalıktan ayrılmasına rağmen Ahmed Çelebi 25 akçe yevmiye ile görevini sürdürdü (BA, MAD, nr. 559, s. 6, 26). Nitekim 943 Zilhiccesinde (Mayıs 1537) hâlâ bu görevdeydi (BA, MAD, nr. 559, s. 313).
Ailesinin diğer üyeleri gibi mâhir bir avcı olan Şemsi Ahmed, daha Enderun’da iken ava çok meraklı olan Kanûnî Sultan Süleyman’ın yakın çevresine dahil oldu (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 249). Müteferrikalıktan sonra rikâb ağalıklarında görev yapmaya başladı. Belgelerin eksikliği sebebiyle ilk görevleri bilinmemektedir. Dönemin tevcîhat sistemine göre başlangıçta kapıcılar kethüdâlığı, seratmacacıyân, serşâhinciyân, sergurebâ-yi yesâr, sergurebâ-yi yemîn gibi görevlerde bulunması mümkündür. 955 Muharreminde (Şubat 1548) serulûfeciyân-ı yemîn olduğu tesbit edilmektedir (BA, MAD, nr. 7118, s. 4, 20). 21 Ramazan 955’te (24 Ekim 1548) sipahiler ağalığına yükseldi (BA, MAD, nr. 7118, s. 35). Bu görevde iken Safevîler’e karşı düzenlenen sefere Vezîriâzam Rüstem Paşa’nın maiyetinde katıldı (960/1553). Aksaray’da kışlaya çekilen Rüstem Paşa’nın, Şehzade Mustafa’nın isyan hazırlığı içinde olduğu ve askerin seferde başlarında padişahı görmek istediği yolundaki telhislerini götürdü. Ardından Kanûnî Sultan Süleyman’ın maiyetinde Nahcıvan seferinde görev yaptı. Sefer dönüşü Amasya kışlağında iken 14 Safer 962’de (8 Ocak 1555) Şam beylerbeyiliğine tayin edildi (BA, Timar Ruznâmçe Defterleri, nr. 7, s. 442-444). Ancak bu sırada Şam kadılığına gönderilen Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’nin oğlu Mehmed Çelebi ile anlaşamadığından birbirlerini İstanbul’a şikâyet etmeleri üzerine her ikisi de azledildi. Daha sonra Rum eyaleti beylerbeyiliğine getirildi, 969’da (1562) Anadolu beylerbeyiliğine nakledildi. Bu arada İran’a sığınan Kanûnî’nin oğlu Şehzade Bayezid’in iadesi meselesinden dolayı doğu sınırlarında tedbirler aldı (Lokmân b. Hüseyin, vr. 76b).
971’de (1564) Rumeli beylerbeyi oldu (a.g.e., vr. 76b). Sofya’da ordunun toplanması emrini alınca Zilkade 972 ortalarında (Haziran 1565) muhteşem bir alayla İstanbul’dan ayrıldı. Maiyetindeki askerlerin silâh ve giyimlerinin mükemmelliği hayranlık uyandırdı. Ancak diğer devlet erkânının aksine Vezîriâzam Semiz Ali Paşa’nın alaya iştirak etmemesi sebebiyle evhama kapıldı. Çatalca’da iken Ali Paşa’nın öldüğü, vezâret mührünün Sokullu Mehmed Paşa’ya teslim edildiği haberini aldı. Şemsi Ahmed Paşa’nın sohbetinden ayrılamadığı için Sokullu’dan izin alarak onunla birlikte Sofya’ya gittiğini söyleyen Selânikî Mustafa Efendi timar defterdarı Kaytaszâde Ahmed Efendi, Hayâlî Beyoğlu Zaîm Ömer Bey, Kadı İşretî Efendi ve Kâtib Hüdâyî Efendi’yi Şemsi Paşa’nın yakın çevresindeki sohbet ehli kimseler diye anar (Târih, I, 8-10).
Rumeli beylerbeyi sıfatıyla Kanûnî Sultan Süleyman’ın Sigetvar seferine katılan Şemsi Ahmed Paşa, padişah tarafından Sigetvar’ı muhasara etmek üzere önden gönderildi (a.g.e., I, 11, 20-21, 24-25). Muhasara esnasında ağabeyi Vezir Mustafa Paşa ile birlikte kalenin kuzey tarafında mevzilendi. Padişahın ölümü ve kalenin fethinden sonra Babocsa’nın fethiyle görevlendirildi. Ancak kışın bastırması ve askerlerin durumdan haberdar olması gibi gerekçelerle bu vazifeyi üstlenmek istemedi. Divan toplantısı için vezirlerin çadırlarını dolaşan Feridun Bey ile Selânikî Mustafa Efendi, Vezir Mustafa Paşa’ya durumu bildirdiler. Bunun üzerine Mustafa Paşa kardeşini zorla da olsa bu vazifeye göndereceğini söyledi. Sabah yapılan büyük divanın ardından Şemsi Ahmed Paşa, Babocsa’nın fethi için ordugâhtan ayrıldı. Bu sırada onun hareketini haber alan Babocsa müdafileri kaleyi yakıp kaçtılar. Böylece kaleyi ele geçiren Şemsi Ahmed Paşa burayı yeniden tamir ettirdi. 8 Şâban 974’te (18 Şubat 1567) Edirne’ye gelen İran elçisinin karşılanmasıyla görevlendirildi. Bunun sebebi elçi Şahkulu Sultan’ın kendisi gibi hazırcevap bir diplomat olmasıydı.
Lala Mustafa Paşa’nın 15 Şâban 976’da (2 Şubat 1569) altıncı vezirliğe terfi ettirilmesi üzerine Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmed Paşa emekliye sevkedildi. Âlî Mustafa bunun sebebini, Ahmed Paşa’nın daha önce kendisinden aşağı rütbede bulunan birinin nezârete getirilmesini hazmedememesine bağlar (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 249). Sonraki tarihlerde ve ölümünün ardından belgelerde “sâbık Rumeli beylerbeyi olup tekaüt olan, Rumeli beylerbeyiliğinden mütekaid iken vefat eden” şeklinde ifadelerin kullanılması, Şemsi Ahmed Paşa’nın 1569’dan sonra taşrada görev yapmadığını göstermektedir (BA, MD, nr. XXIX, 251/491; XL, 55/122).
Bu sırada Sokullu Mehmed Paşa, II. Selim’e kendisi ve Ebüssuûd Efendi aleyhinde telkinlerde bulunan Musâhip Celâl Bey’i görevinden azlettirdi. II. Selim, Sokullu Mehmed Paşa’nın musâhip olarak Mevlânâ Kâmî Efendi ya da Mevlânâ Abdülbâki Efendi’yi önermesine rağmen şehzadeliğinden beri tanıdığı Şemsi Ahmed Paşa’yı tercih etti. Ahmed Paşa, vezâret pâyesiyle II. Selim’in saltanatının sonlarına kadar musâhiplik görevini yürüttü (Hasanbeyzâde Ahmed, II, 218-219). II. Selim onu eğlence meclislerinde ve avlarda yanından hemen hemen hiç ayırmadığı gibi Ahmed Paşa’nın aynı zamanda kendisine dadılık yapmış olan annesiyle sohbet etmek ve satranç oynamaktan büyük zevk alıyordu (Zinkeisen, III, 57-58).
Şemsi Ahmed Paşa, II. Selim’in ölümüyle Sokullu Mehmed Paşa karşısındaki hâmisini kaybetti ve muhtemelen İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Ancak III. Murad, Şemsi Ahmed Paşa’yı Bolu’dan İstanbul’a getirtip tekrar musâhip yaptı (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 250). Peçuylu İbrâhim, Şehzade Murad’ın tahta çıkmak için İstanbul’a gelirken Defterdar Üveys Paşa’nın kendisi gibi Sokullu’ya muhalif olan Şemsi Ahmed Paşa’yı musâhip olarak tavsiye ettiğini ve bu suretle onu da beraberlerinde İstanbul’a getirdiğini kaydeder (Târih, II, 6). Şemsi Paşa, Sokullu Mehmed Paşa aleyhindeki hizbin en etkili isimlerinden biri oldu ve padişahı vezîriâzamın yetkilerini elinden alıp devlet işlerini bizzat üstlenmeye yönlendirdi (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 250; Hasanbeyzâde Ahmed, II, 254-255; Peçuylu İbrâhim, II, 6-7). Üsküdar’daki konağında ikamet eden Şemsi Ahmed Paşa rahatça saraya girip çıkıyor, samimi bir şekilde sohbet ettiği III. Murad’a av ve gezilerinde eşlik ediyordu. Seyyahlar, sultana yakınlığından dolayı devlet adamlarının paşaya saygı gösterdiklerini ve ondan korktuklarını ifade eder (Gerlach, II, 523, 625, 627). Âlî Mustafa, Şemsi Ahmed Paşa’nın Osmanlılar’dan kendi hânedanı İsfendiyaroğulları’nın intikamını almak için imparatorluğun sonunu getirecek bir hastalığın tohumlarını atarak bizzat padişahı rüşvet almaya alıştırdığını iddia eder (Gelibolulu Mustafa Âlî, II, 231-232, 250-252). Ancak Şemsi Paşa’ya muhalif Lala Mustafa Paşa grubunda yer alan Âlî’nin bu iddiası şüpheyle karşılanmalıdır. Şemsi Ahmed Paşa 18 Muharrem 988’de (5 Mart 1580) vefat etti ve Üsküdar’da yaptırdığı caminin bitişiğindeki türbesine defnedildi (BA, MD, nr. XXIX, 265/514). Fahrünnisâ Hatun adlı bir kızı ile babasının sağlığında paşalığa kadar yükselecek Mahmud ve Bolu’da bir medrese inşa ettiren Mustafa Bey adlı iki oğlu vardır. Üsküdar sahilinde Mimar Sinan’ın eseri olan, cami, türbe ve medreseden oluşan bir külliye ile (bk. ŞEMSİ PAŞA KÜLLİYESİ) Bolu’da İmaret Camii ve Külliyesi, Gerede’de bir han yaptırmıştır. Dımaşk’ta bir medrese (Ahmediye Medresesi), Üsküdar’daki külliyesinin yanına III. Murad için bir kasır inşa ettirmiştir (BA, Cevdet-Maârif, nr. 220; Şehnāme-i Sultān Murād, s. 11-18).
Türkçe, Arapça ve Farsça şiirler yazan Şemsi Ahmed Paşa’nın Türkçe divanı mevcuttur (İÜ Ktp., TY, nr. 2809). Bunun yanında bazı tezkirelerde şiirlerine rastlanmaktadır. Diğer eserleri Cevâhirü’l-kelimât adlı Arapça-Türkçe lugat (Süleymaniye Ktp., Reşid Efendi, nr. 954/2), Tuhfe isimli Farsça-Türkçe manzum lugat (Konya Mevlânâ Müzesi Ktp., nr. 3140), kabir ahvali, haşir, sırat vb. konuları ihtiva eden manzum İ‘tikādnâme-i Şemsî Paşa ile (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1980/3) abdest, sünnet, mekrûhat, gusül vb. konulara ait manzum Vikāye Tercümesi’dir (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1980/4). Şehnâme-i Sultan Murâd adlı 2398 beyitlik eserinde Hulefâ-yi Râşidîn’den başlayıp çeşitli İslâm devletlerinden bahsettikten sonra başlangıcından itibaren Osmanlı tarihini anlatır. Eserde Kanûnî Sultan Süleyman dönemine oldukça uzun bir yer ayrılmıştır. III. Murad devrinin anlatıldığı 289 beyitlik kısımda Osmanlı-Safevî ilişkileri, Kafkaslar’daki fetihler ve Sokullu Mehmed Paşa’nın öldürülmesi konuları ele alınır. Eser Günay Kut ve Nimet Bayraktar tarafından yayımlanmıştır (Harvard 2003).
https://islamansiklopedisi.org.tr/semsi-ahmed-pasa
ŞEMSİ PAŞA TÜRBESİ
Mimarsinan Mh., 34664 Üsküdar/İstanbul
Türbe, Şemsi Paşa semtinde ve bu isimle bilinen camiin sol tarafındadır. Cami ve medrese ile beraber 988 (1580) tarihinde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Deniz kıyısındaki bu kare plânlı türbe, cami ile bağlantılı düşünüldüğünden özel bir durum gösterir. Alt üst pencereli olup üzeri sivri tonoz ile örtülmüştür. Alt pencereleri dikdörtgen şeklinde, üst pencereleri ise kemerlidir. Kemerli kapısı, cami kapısının sol tarafındadır. Üzerinde bulunan iki satır halinde dört mısralı kitâbesi son tamirde yerine konmamıştır. Bu kitâbe, bugün camiin kıble tarafında, türbe duvarına dayanmış vaziyette durmaktadır. Türbenin cami sahnına bakan büyük, kemerli penceresi şebeke demirlidir. İçindeki Şemsi Paşa'nın ahşap sandukası 1984 senesinde yapılmıştır. 1310 (1892)'de de esaslı bir onarım görmüştür. Türbe, muhtemelen 1894 tarihindeki büyük İstanbul zelzelesinde harap olmuş olmalıdır. 1940 tarihinde Vakışar Umum Müdürlüğü aslına uygun olarak restore edilmiştir.
ŞEMSİ PAŞA CAMİİ
Mimarsinan Mh., 34664 Üsküdar/İstanbul
Cami, türbe, medrese ve saraydan oluşan Şemsi Paşa Külliyesi, Üsküdar’da kendi adını verdiği yerde, Salacak istikametine doğrudeniz kenarındadır. Üsküdar ve Balaban iskelelerinin sağında, Marmara’nın bitip güzel Boğaz’ın başladığı yere çok zarif ve hoş bir kuş kafesi gibi oturtulmuş bir tarih yadigârıdır. Sâî’ye nisbet edilen bütün yazma ve basma eserlerde bu mabet Üsküdar’da Şemsi Ahmed Paşa Camii şeklinde yer almıştır.Günümüzde Kuşkonmaz Camii olarak da bilinmektedir. Evliya Çelebi bu camiyi şöyle anlatmıştır:
“Şemsi Paşa Camii leb-i deryada küçük bir camidir. Amma o kadar şirin bina olunmuştur ki, geriden gören bir kasr-ı müzeyyen zanneder.”
Mimar Sinan’ın inşa ettiği bu en küçük külliyenin avlusuna girildiğinde, sağımızda hazire kalır.
Bu pırlanta manzume 1938 yılına kadar ihmal edilmiş, unutulmuş, minaresi yıkılmış, kubbeleri çatlamış, üstündeki kurşunları soyulmuş, medrese odaları ve dershânesi ahır, ağıl, cami abdesthâne haline getirilmişti.Geçirdiği tamir neticesinde de iç unsurlarının pek çoğu özgünlüğünü kaybetmiştir. Minare 1940 yılında yapılan çalışmalar sırasında, Mimar Sinan’ın inşa etmiş olduğu minarelere uygun bir biçimde yeniden inşa edilmiştir.
Caminin son camaat yeri ve abdest mahalline bakan tarafı, on mermer sütun üzerinde yükselen bir revak ile çevrilidir. Kapısı üzerindeki dört mısralı kitabesi, Ulvi Mehmet Çelebi tarafından kaleme alınmıştır.
Cami ile türbe birbirlerine bitişik olarak yapılmış olup türbe, caminin solunda kalır. Sonradan yapılmış minberi ahşaptır. Mermer mihrabının istalaktitli kavsarası üzerinde kıble ayeti yazılıdır. Mihrabın iki yanında bulunan sütunlar, hareket etme özelliğine sahip olmaları itibariyle önemlidir. Bu hareketlilik denize çok yakın olan cami için ikaz sistemi gibidir. Yapıda bir kayma olduğunda sütunlar dönmeyerek gerekli ikazı yapmış olacaktır. Kubbe ve eteğinin yazıları Tuğrakeş İsmail Hakkı Altunbezer imzası taşımakta olup kubbe eteği, Ayet-el Kürsi ile tenvir edilmiştir.
Külliyenin bir diğer unsuru olan 12 hücreli medrese ise 19532ten beri kütüphane olarak kullanılmaktadır.
https://islamansiklopedisi.org.tr/semsi-pasa-kulliyesi