HALİL RÜŞTÜ BEY
(-1910)
Kendisi ile ilgili detaylı bir bilgiye ulaşamadığımız Halil Rüştü Bey Eğinli Faik Bey tarafından kurulan Ravza-i Terakki Mektebi’nin mubassırı iken kendisinin Adapazarı’nda bir mektep açmaya karar verip oraya giderken, Üsküdar’daki okulun idaresini Halil Rüştü Bey’e bıraktığını öğreniyoruz. Ayrıca Burhan Felek’in hatıratında da kendisinden sıkça bahsedildiğini gördük:
Halil Rüştü Bey, uzun boylu, top sakallı, yeşile kaçan ela gözlü, hiddetli ve kuvvetli bir adam olup bekâr olduğundan mektepte yatıp kalkan bir kişidir. Halil Rüştü Bey aynı zamanda çok iyi mektepçi ve pedagogdur. Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde yer alan Halil Rüştü Bey imzalı belgelere bakıldığında çok temiz ve okunaklı bir rika kullandığı görülmesine rağmen Burhan Felek onu tahsilsiz ve yazı yazamayan birisi olarak tavsif etmektedir.
Halil Rüştü Bey’in mezarı. Üsküdar Şeyh Camii Haziresi (Kamil Büyüker Arşivi)
Etrafı parmaklıkla çevrili olan levha şeklindeki kitabesinde şunlar yazmaktadır:
Üsküdar Ravza-i Terakki Mektebi müdürü/ Halil Rüşdi Beğ eyledi dâr-ı bekaya rihlet/
Otuz sene evlad-ı vatana eyledi hidmet/ Mükâfeten ihsan eyliye, ya Rab makamı olsun
cennet/ Ruhuna el fatiha. Fi 12 Muharrem 1328/11 Kanunisani 1325/24Ocak 1910.
HALİL RÜŞTÜ İLKOKULU
Adres: Mimar Sinan Mahallesi , Dr. Fahri Atabey Caddesi , No:15
KURULUŞ TARİHİ:1887
TARİHÇESİ VE OKULA VERİLEN İSİMLER:
1887 – Ravza-i Terakki
1901 – Ravza-i Terakk-i Hamidi
1910 – İttihat Ve Terakki Numune Mektebi
1918 – Üsküdar İttihat Sultanisi
1926 – Üsküdar 30. İlkokulu
1949 – Kızlarağası İlkokulu
1951 – Halil Rüştü Bey İlkokulu
1953 – Halil Rüştü İlkokulu
1992 – Halil Rüştü İlköğretim İlkokulu
2013 – Halil Rüştü İlkokulu
Faik Bey, mezun olduğu Darüşşafaka’da kısa bir süre öğretmenlik yapmış, daha sonra kendisi bizzat bir okul açmak istemiştir. İşte Üsküdar’ın bu çok kıymetli okulunun öyküsü, Eğinli Faik Bey’in gerçeğe dönen hayali ile Ravza-i Terakki ismiyle ve de 1887 yılında başlar.
Faik Bey, Üsküdar’ın yetim çocuklarını okulunda parasız olarak okuttuğu gibi, Darüşşafaka’dan bazı arkadaşlarını da parasız olarak ders vermek konusunda ikna etmiştir.
Eğitim öğretim faaliyetlerini yürütürken Faik Bey’in en büyük yardımcılarından biri, mubassırlık vazifesini yürüten Halil Rüştü Bey’dir. Mubassırlar, okulda düzeni sağlamak, öğrencilerle ilgilenmek ve en çok da öğretmenler derse girmeden önce sınıfı eğitim öğretim için hazır hale getirmek gibi önemli işler yaparlardı. Böylece öğretmenlerin yükünü bir hayli hafifletir ve onların asli işlerini en güzel şekilde yapmaları için uygun ortamın oluşmasını sağlarlardı. Halil Rüştü Bey ise sıradan bir mubassır değildi, işini tutkuyla yapan bir eğitim gönüllüsüydü. Eğinli Faik Bey, Adapazarı’nda bir mektep açmaya karar verip oraya giderken, Üsküdar’daki okulun idaresini Halil Rüştü Bey’e bırakmak konusunda bir tereddüt yaşamadı. Böylelikle okulun bütün idari işleri, adını eğitim tarihimize altın harflerle yazdıracak olan Halil Rüştü Bey’e kalmış oldu.
Bu okulun mezunlarından olan Burhan Felek’ in pedagog yakıştırması yaptığı Halil Rüştü Bey, pek çok yeniliğe imza atmıştır. Uzak semtlerde oturan öğrencileri evinden alıp yine evine teslim etmiş, haftalık karne uygulaması ile ailelerin düzenli olarak malumat sahibi olmasını sağlamış, yakalarında okulun adının, apoletlerinde de numaralarının yazılı olduğu tek tip okul kıyafeti oluşturmuştur. Halil Rüştü Bey, imtihan sonunda ailelerin önünde başarılı öğrencileri kitap veya saat gibi hediyelerle onurlandırmış, bilgi yarışmaları düzenlemiş, okullar arasındaki yarışmalara katılım sağlamış, düzenli saç ve tırnak kontrolü uygulaması başlatmış ve okul bünyesinde en çok süt ürünleri satan, öğrencilerin kalem, defter ve kâğıt da alabildiği bir kantin tesis etmiştir. Düzenli olarak yoklama alınmış, bunun için bir de defter tertip edilmiş ve okula gelemeyen öğrencilerin velilerinden mazeret mektubu getirmesi şart tutulmuştur. Okulda çalışkan öğrencilerin bazılarına çavuşluk, bunların bir kısmına da müzakereci unvanı verilmiş, müzakereci öğrencilerden arkadaşlarına ders çalıştırmaları da istenmiştir. Bu uygulamaların 19. Yüzyılın sonlarında ve bir ilk niteliği taşıdığı unutulmamalıdır. Birçok okulda hayal edilmekten bile uzak olan uygulamaları bu okulda hayata geçiren Halil Rüştü Bey, ömrünün son deminde büyük sıkıntılar yaşamıştır. 1910 yılında vefat eden Halil Rüştü Bey Üsküdar’daki Şeyh Camii haziresine defnedilmiştir. II. Abdülhamit’in 25. cülus yıldönümünde adına Hamidî sözcüğü ilave edildiği için, okul elinden alınmış ve ismi de İttihat ve Terakki Numune Mektebi olarak değiştirilmiştir. Okulun yönetimi ise on iki kişilik bir heyete bırakılmıştır. Böylece bir okul olma vasfı da ortadan kalkmış ve bu durum 1918’e dek sürmüştür. Bu tarihte okul on iki kişiden biri olan Hüsnü Şakir Bey’e devredilerek yeniden özel okul olmuş ve Üsküdar İttihat Sultanisi adını almıştır. Hüsnü Şakir Bey, 1926 yılında, okulu eşyaları ile beraber devlete bağışlamış, adı da 30. İlkokul olarak değiştirilmiştir. 1949’ da bulunduğu semtten dolayı Kızlarağası adını alan okul, 1951 yılında, Burhan Felek’ in gayreti ile hak ettiği isme kavuşarak Halil Rüştü Bey ismini almış, 1953 yılında da Halil Rüştü İlkokulu olmuştur. 1992 yılında İlköğretim olan okul 2012 yılında yeniden İlkokula dönüşmüştür.
Okulun yeni binası 1964 yılında inşa edilmiş, tarihi ahşap binası ise bir süre depo, arşiv ve Üsküdar İlçe Milli Eğitim müdürlüğü olarak kullanılmıştır. Sonradan onarımı gerçekleştirilen yapı, günümüzde ana sınıfı öğrencilerine hizmet vermektedir. Bu yapı yetersiz kalınca, 1973’te çatı katı kaldırılarak yeni kat ilavesi yapılmış, 1978’de okulun küçük bahçesi, buraya komşu olan Hallaç Baba Dergâhının istimlak edilmesiyle genişletilmiştir. Böylece ortasında bir mezar bulunan okul bahçemiz Üsküdar’ımızda yerini almıştır.
ÖĞRENCİLERİNDEN BAZILARI:
ÖĞRETMENLERİNDEN BAZILARI:
Yılmaz, Sinan. Üsküdar’ın Tarihi Okulları.İstanbul: Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, 2022.
ALİ ALPARSLAN
(1925-2006)
Hattat, edebiyatçı.
Tekirdağ’ın Çorlu kazasında doğdu. Yayımlanan biyografilerinde 1925 veya 1926 olarak gösterilen doğum yılı nüfus kayıtlarında rûmî 1338’dir (1922). Kendisi nüfus kütüğüne üç yaş büyük yazıldığını söylerdi. Çocuk yaşta babası Mehmet Çavuş’un ölümü üzerine annesi Atiye Hanım ve kız kardeşi Hikmet’le beraber dayısı Mehmet Efendi’nin himayesinde Üsküdar’a yerleştiler. Çorlu’da başladığı öğrenimine Üsküdar’da devam etti. 1943’te Haydarpaşa Lisesi’ni bitirdikten sonra aynı yıl İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne kaydoldu. 1947’de Manzum Lügatlar ve Tuhfe-i Vehbî’nin Alfabetik Tertibi adlı bitirme teziyle fakülteden mezun oldu. İran Devleti’nin açtığı bir imtihanı kazanarak Tahran’a gitti. 1948-1951 yıllarında Tahran Üniversitesi İran Edebiyatı Bölümü’nde doktora derslerine girdi. Buradaki öğreniminin sonunda “fevk-i lisans” adıyla lisans üstü diplomasını aldı ve Türkiye’ye döndü. Askerlik görevini 1952’de tamamladı.
Çalışma hayatına İstanbul Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü’nde başladı ve 29 Nisan 1953 tarihine kadar burada çalıştı. Ardından Dışişleri Bakanlığı Muhtelif Hukuk Dairesi Umum Müdürlüğü’nde aday memur olarak görev aldı (1954). Protokol Dairesi Umum Müdürlüğü’nde merkezde ve yabancı ülkelerdeki elçilikler arasında bir yıl siyasî kuryelik yaptı. 1957’de Ankara İlâhiyat Fakültesi İslâm Tarihi Bölümü asistanlığına tayin edildi. Kısa süren bu görevinden sonra İstanbul Üniversitesi Eski Türk Edebiyatı Kürsüsü’ne asistan oldu. Âşık Paşa’da Tasavvuf adlı teziyle 1961’de doktorasını verdi. 1963’te davet edildiği İngiltere’ye giderek Londra Üniversitesi’ne bağlı School of Oriental and African Studies’te okutman olarak 1966 yılına kadar Türk dili ve edebiyatı dersleri okuttu. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ndeki görevine döndü. 1967-1968 ders yılında Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti ve Chicago Üniversitesi’nde asistan-profesör sıfatıyla çalıştı. 1967’de hazırladığı Câvidan-nâme’nin Nesîmî’ye Tesiri adlı çalışmasıyla 1968’de doçent unvanını aldı. Profesörlüğe 1977’de Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler adlı teziyle başvurduysa da bazı engellemeler yüzünden (bk. Serin, sy. 16 [2006], s. 288-289) kendisine ancak 1980’de profesörlük unvanı verildi. 1971 yılından sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde de Türk edebiyatı dersleri okutan Ali Alparslan 1989’da emekliye ayrıldı. Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde öğretim çalışmalarını sürdürdü. Ali Alparslan kısa süren bir rahatsızlığın ardından 24 Ocak 2006’da vefat etti. Fâtih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Karacaahmet’teki aile mezarlığına defnedildi.
Ali Alparslan’ın akademik hayatının yanında önemli bir yönü de hattatlığıdır. Ta‘lik, divanî, celî divanî ve rikā‘ yazılarında son dönemin kudretli hattatları arasında yer almıştır. Öğrenimi sırasında Üsküdar semtinde cami, sebil ve türbeler, bunların kitâbelerindeki celî yazılar onun ruhunda derin izler bırakmış, bu sırada okuduğu Melek Celâl’in Reîsü’l-hattâtîn Kâmil Akdik adlı eserinden etkilenip hat sanatını öğrenmeye karar vermiştir. Bu amaçla aynı semtte oturan Güzel Sanatlar Akademisi hat hocalarından M. Necmeddin Okyay’la tanışmıştır. Kendisinden yazı meşketmek istediğini söyleyince Necmeddin Hoca ta‘lik hattatı olduğunu belirterek onun da ta‘lik yazmasını tavsiye etmiş, bunun üzerine hocadan yazı meşketmeye başlamıştır. Necmeddin Hoca, Hattat Sâmi Efendi yolunda güçlü bir hattat olduğu gibi yazı tarihi ve üslûplarını, bu üslûpların meşhur hattatlarının tavır ve şivelerini de bilirdi. Yine hocası vasıtasıyla tanıdığı Eşref Efendi, Mustafa Düzgünman, Abdülbaki Gölpınarlı gibi şahsiyetlerin çevresinde bulunmuş, sanat ve irfan muhitleri onun gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Ali Alparslan, Necmeddin Hoca’nın izniyle akademinin hat hocalarından Mustafa Halim Özyazıcı’dan divanî, celî divanî ve rikā‘ yazılarını öğrenmiş, 1948 yılında ta‘lik yazıdan icâzet almıştır. İran’da iken buranın önde gelen hattatlarıyla görüşmüş, Zerrin Hat adlı sanatkârın derslerine devam ederek İran nesta‘likinin inceliklerini öğrenmiş, İran ta‘lik üslûbu ve şikeste yazısıyla ilgilenmiştir. Daha sonra Emin Barın’ın Divanyolu’ndaki atölyesinde yapılan toplantılara katılmış, çeşitli sanat muhitlerinde yapılan faaliyetleri izlemiştir.
Yayımladığı kitap ve makaleleri, yetiştirdiği talebeleri, ayrıca alçak gönüllülüğüyle hat sanatını en iyi şekilde temsil eden Ali Alparslan yazı sanatının özündeki kültürü bilen, ondan beslenen ve davranışlarında onu aksettiren bir sanatkârdı. Yazıyı karşılıksız olarak öğretmiş, sanatını geçim vasıtası yapmamıştır. 1990 yılından ölümüne kadar Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde rik‘a, ta‘lik ve divanî hatları öğretmiş, cuma günleri Süleymaniye Kütüphanesi’nde meraklılarına yazı meşklerini sürdürmüştür. Ali Alparslan’dan yazı meşkederek icâzet aldıkları tesbit edilebilen öğrencileri başta Ali Toy ile Ali Rıza Özcan olmak üzere Cengiz Malbeleği, müzehhip Orhan Dağlı, Tahsin Kurt ve Muhammed Zekeriya’dır. Hamit Aytaç’ın talebesi Hüseyin Gündüz, Savaş Çevik ve Davut Bektaş da onun talebeleri arasında yer alır. Ayrıca yurt dışından kendisine mektupla meşk göndererek ta‘lik öğrenmiş ve “teberrüken” icâzet almış öğrencileri de vardır. İngilizce ve Fransızca’dan başka Farsça da bilen Ali Alparslan edebiyat ve hat sanatları alanında kendini iyi yetiştirmiş, ulusal ve uluslararası konferans ve kongrelere katılmıştır.
"Ve'bud rabbeke hatta ye/tiyeke-lyakin" ve ölüm gelip çayıncaya dek Rabbine ibadet et Talik hat ile yazılmış istif 40*80 cm 1390 hicri tarihi
Eserleri. Kitapları: Kadı Burhaneddin Divanı’ndan Seçmeler (Ankara 1977), Ahmed Paşa (Ankara 1987), Şeyh Galib (Ankara 1988), Ünlü Türk Hattatları (Ankara 1992), Abdülbaki Gölpınarlı (Ankara 1996), Osmanlı Hat Sanatı Tarihi (İstanbul 1999).
Makaleleri: “L’art de la calligraphie en Turquie aux XV et XVIe siècles” (Revue des études islamiques, XXV, Paris 1967, s. 219-223); “Namık Kemal’in Bilinmeyen Bir Mektubu” (TTK Belleten, XXXIII [1969], sy. 129, s. 35-42); “Edebiyatta Alparslan” (TM, XVII [1970], s. 113-124); “Bazı Farsça Kaynaklarda Hattatlıkla Alakalı Bilgiler” (STY, V [1973], s. 579-585); “Introduction”, An Anthology of Turkish Short Stories (İstanbul 1973); “Yazı-Resim” (Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, I [İstanbul 1973], s. 1-27); “Şeybanî Han’ın Türk Kültür Tarihindeki Yeri” (I. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, İstanbul 15-20 Ekim 1973 Tebliğler: 1. Türk Tarihi, İstanbul 1979, s. 1-6); “50 Yıl İçinde Hattatlıkla Alâkalı Kitap ve Mühim Makaleler” (Cumhuriyetin 50. Yılına Armağan, Ankara 1973, s. 141-158); “İslâm Yazı Sanatına Saray ve Çevresinin Tesiri” (XXIX. Müsteşrikler Kongresi, Paris 1975, s. 23-28); “Çağımızda Türk Şiirinin Sınırları” (Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, III [İstanbul 1975], s. 1-98); “Bâbür’ün İcad Ettiği Bâbürî Yazısı ve Onunla Yazılmış Kur’an” (TM, XVIII [İstanbul 1976], s. 161-168); “Khatt (Türkiye ve İran’da)” (EI2 [İng.], IV, 1122-1126); “Mimari Yapıların Yazı Sanatı Bakımından Önemi” (Boğaziçi Üniversitesi Dergisi, IV-V [İstanbul 1976-77], s. 1-14). Ali Alparslan’ın genelde hat sanatı ve hattatlarla ilgili olarak Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, Eczacıbaşı Sanat Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi’nde maddeleri yayımlanmıştır. Ta‘lik, celî ta‘lik, divanî, celî divanî levhaları özel koleksiyonlarda ve Konya Mevlânâ Müzesi Abdülbaki Gölpınarlı Kütüphanesi’nde (nr. 2100, 2107, 2109, 2110, 2113, 2125) bulunmaktadır. Kültür Bakanlığı’nın neşrettiği 40 Hadis adlı albüm içinde ta‘lik, ince ta‘lik, divanî ve celî divanî, rikā‘ yazılarıyla on kıtası yer almaktadır. Galatasaray Lisesi’nin kitâbesini celî ta‘lik hatla aslına sadık kalarak yeniden yazmıştır. Ali Alparslan, bilhassa yüksek bir medeniyete ait güzelliklerin unutulmaya yüz tuttuğu bir dönemde hat sanatının yeniden değer kazanmasında büyük çaba göstermiş, mâzi ile günümüz arasında sağlam bir bağ kurarak bu mirasın gelecekte devamını temin etmiştir.
https://islamansiklopedisi.org.tr/alparslan-ali