HALİL NÛMAN DEDE
(-1798)
Üsküdâr Mevlevîhânesi’nin kurucusu, Şeyh Halil Nûman Bey, 1102/1691 tarihinde Osmanlı vezirlerinden Yiğit Ali Paşa’nın oğlu olarak doğmuş ve terk-i dünya ederek Konya’ya gitmiş, çile çıkarmış ve bir müddet sonra Galata Mevlevîhânesi’ne yirminci Şeyh olarak atanmıştır. Halîl Nûman Dede bu mevlevîhânede, Bakkalzâde Şeyh Ali Dede (meşîhati’nin ref’i 1201/1786)’den sonra dört yıl şeyhlik yapmış, daha sonra 1205/1790 tarihinde Galata Mevlevîhânesi meşîhatinden azledilmiştir. Muhtemeldir ki, daha önce XVII. asırda Galata Mevlevîhânesi postnişini iken 1019/1611 tarihinde Mevlânâ Dergâhı postnişini Bostan Çelebi (ö. 1040/1630) tarafından bilinmeyen sebeplerle bu makamdan azledilmiş ve Kasımpaşa Mevlevîhânesi’ni kurmuş olan Abdî Dede’yi örnek alarak, Üsküdâr’da bulunan evini tadilata tabi tutup bir de semahâne ekleyerek, 1205/1790 senesinde Üsküdâr Mevlevîhânesi’ni tesis etmiş ve evini ve Tire’deki çiftliğini dergâha vakfetmiştir. Sefine-i Evlîyâ’da aktarılan vakfiye ile ilgili bilgilere göre; 5 Rebîu’levvel 1205/1790 tarihli vakfiye senedi, Galata Mevlevîhânesi meydan odasında teşkil edilen bir mecliste akdedilmiştir. Tanzim edilen bu vakfiye senedinde; mevlevîhânenin yeri târif edilmiş ve Nûman Dede’nin evini, Mevlevî zaviyesi olarak vakfettiği belirtilmiştir. Vakfın tevliyeti de önce kendisine, kendisinden sonra ise sulbünden gelen ve Mevlevî terbiyesi görmüş ve şeyh olmaya layık, küçük veya büyüklüğüne bakılmaksızın evladına veya torunlarına, eğer sulbünden biri hayatta değil veya nesli kesilmişse, evlatlarının halifelerinden birine verilmesi şart koşulmuştur. Sekiz yıla yakın bânisi olduğu Üsküdâr Mevlevîhânesi meşîhatinde bulunan Halîl Nûman Dede, 27 Recep 1213/4 Ocak 1799 tarihinde vefat etmiş ve Üsküdâr Mevlevîhânesi Türbesi’ne defnedilmiştir. Nûman Dede’nin Mevlevî şeyhi olması ile birlikte Üsküdâr halkı dilinde şu söz dolaşır olmuştur: “Üsküdâr’da vardır üç Nûlah evi; Mevlevî ve dünyevî ve uhrevî” Bu üç Numan’ın dünyevisi; mukataât ve ilzâm ile meşgul olan ve 1208/1794 yılında vefat eden Selanikli el-Hac Numan Bey, uhrevîsi; 1211/1797 senesinde vefat eden Seyyid Muhammed Paşazâde Numan Bey; Mevlevîsi ise; ma’lum olduğu üzere 1213/1799’da vefat eden Halil Numan Dede’dir. Bu üç Numan’ın vefatlarından sonra da Üsküdarlılar; “Üsküdar’da kalmadı dünya evi, dünyevî ne uhrevî, ne Mevlevî” sözünü söyler olmuşlardır.
ÜSKÜDAR MEVLEVİHANESİ
Adres: Aziz Mahmut Hüdayi, Doğancılar Cd. 82-3, 34672 Üsküdar/İstanbul
Üsküdar ilçesinde İmrahor semtinde Ayazma mahallesinde Doğancılar caddesinin batı yakasında yer almaktadır. Sultanzâde Halil Nûman Dede Bey tarafından 1207’de (1792-93) kurulan mevlevîhâne, İstanbul’daki diğer mevlevîhânelerden farklı olarak özellikle taşradan İstanbul’a gelen ve İstanbul’dan Anadolu’ya geçen dervişlerin konaklaması için tasarlanmıştır. Aynı zamanda Galata Mevlevîhânesi’nin yirminci postnişini olan Nûman Dede’nin, Üsküdar’daki evini tâdil etmek ve buna bir semâhâne eklemek suretiyle ilk mevlevîhâne binasını meydana getirdiği bilinmektedir.
Üsküdar Mevlevîhânesi XIX. yüzyıl içinde birçok defa yenilenmiş ve onarım geçirmiştir. II. Mahmud, Müşir Ahmed Fevzi Paşa’yı bina emini tayin ederek 1250’de (1834-35) mevlevîhâneyi yeni baştan inşa ettirmiş, Abdülmecid döneminde 1844, 1845 ve 1851 yıllarında yapının birtakım eksikleri tamamlanmış ve onarımı yapılmıştır. Son olarak 1872’de Kaptanıderyâ Ahmed Vesim Paşa tarafından bugünkü şekliyle ihya edilmiştir. Semâhâne-türbe, selâmlık-mutfak, dedegân ve harem dairelerinden meydana gelen yapılar topluluğu XIX. yüzyılın son çeyreğinde de birtakım onarımlar geçirmiş olmalıdır. Son postnişin Ahmed Remzi (Akyürek) Dedeefendi 1919’da meşihata getirildiğinde harap durumdaki mevlevîhâneyi tamir ettirmiştir. Diğer taraftan mevlevîhânenin II. Meşrutiyet döneminin başlarında Bahariye ve Yenikapı mevlevîhânelerini ihya eden, Mevlevî muhibbi Sultan Reşad tarafından yenilenmesi düşünülmüş, bu dönemde Evkaf Nezâreti inşaat ve tamirat müdürü Mimar Kemâleddin Bey ilginç bir taslak hazırlamış, ancak Balkan savaşları ile I. Dünya Savaşı’nın araya girmesi üzerine bu proje uygulanamamıştır. Cumhuriyet döneminde terkedilen ve zamanla harap duruma gelen binalar harem bölümü dışında 1975-1980 yıllarında bazı hayırseverlerin yardımlarıyla onarılmıştır.
Mevlevîhânede cumartesi günleri mukabele icra edilmesine rağmen burası, Mevlevî dervişi yetiştirmekle yükümlü bir âsitâneden ziyade konaklama fonksiyonuna yönelik bir tesis olduğundan diğer İstanbul mevlevîhânelerine oranla başta mûsiki Mevlevî kültürünün gelişimi açısından daha mütevazi bir geçmişe sahiptir. Dahiliye Nezâreti’nin 1301 rûmî tarihli (1885-86) istatistik cetvelinde burada on dört dervişin ikamet ettiği belirtilmiştir. Nûman Dede’den sonra Mehmed Hüsâmeddin Dede (ö. 1801), Ali Nâilî Dede, İsmâil Hulûsi Dede, Seyyid Mehmed Emin Dede, Seyyid Abdullah Necib Dede, Ahmed Ârif Dede, Mehmed Zeki Dede, Mehmed Hasib Dede, Halil Hâlid Dede, Ârif Dede, Galata Mevlevîhânesi’nin son postnişini Ahmed Celâleddin Dede ve Ahmed Remzi Dede (ö. 1944) posta geçmiştir. Mevlevîhânenin arsası doğuda Doğancılar caddesi, diğer yönlerde bahçeli meskenlerin işgal ettiği komşu parsellerle çevrilidir. Semâhâne-türbe arsanın güneydoğu köşesinde cadde üzerinde yer alır. Bunun kuzeybatısında selâmlık-mutfak binası bulunmaktadır. Selâmlık-mutfağın güneyinde yedi adet kabri barındıran küçük bir hazîre mevcuttur. Bu yapının da kuzeybatısında dedegân dairesi mevcuttur. Harem bölümü arsanın kuzeydoğu köşesini işgal etmekte ve cadde üzerinde yer almaktadır. Arazinin binalardan artakalan kısmını epeyce geniş bir bahçe teşkil eder.
Yamuk planlı semâhâne-türbe yapısının boyutları kuzeyde 6, batıda 14,5, güneyde 8, doğuda 16 metredir. 50 cm. kalınlığındaki duvarlar moloz taş ve tuğla ile örülmüştür. Pencere ve kapı söveleri kesme küfeki taşındandır. Kırma çatısı alaturka kiremitle kaplıdır. İki katlı olan binanın zemin katı türbe, üst katı semâhâne şeklinde tasarlanmıştır. Zemin katta batı duvarında yer alan ve bahçeye açılan bir kapıdan türbeye girilmekte, girişin yanlarında üçgen kemerli birer pencere görülmektedir. Türbenin biri kuzey duvarında, beşi cadde üzerindeki doğu duvarında altı penceresi daha vardır. Bunlardan kuzeydeki ile batı duvarının ortasında yer alan sepetkulpu biçimindedir, diğerleri ise üçgen sövelerle donatılmıştır. Güney duvarı sağırdır. Dışarıdan türbenin güneybatı köşesine bitişen, tek katlı, dikdörtgen planlı bir türbedar dairesinin varlığı tesbit edilmiştir. Bugüne ulaşmayan türbedar dairesinin kuzeybatı köşesinden başlayan iki kollu ve moloz taş örgülü bir kâgir merdiven üst kattaki semâhâneye çıkmaktadır. Üst katın bütününü işgal eden semâhânenin kuzey yönünde yer alan, yaklaşık 5,5 × 5,5 m. boyutlarındaki kesim iki ucu kavisli bir ahşap parmaklıkla ayrılarak kısmen mutriplere, kısmen de ziyaretçilere mahsus bir maksûreye dönüştürülmüştür. Yine bu yönde parmaklıkların az gerisinde dört adet kare kesitli ahşap sütunun taşıdığı üç ahşap kemer sıralanmaktadır. Maksûreden geriye kalan, ortalama 8,50 × 6,5 m. boyutlarındaki bölüm semâ alanı olarak ayrılmıştır.
Türbede olduğu gibi burada da güney duvarı sağırdır. Batı duvarında yuvarlak kemerli, dikdörtgen ahşap kasalı girişten başka iki adet pencere yer almaktadır. Maksûreye ait olan kuzey duvarının ortasında yuvarlak kemerli bir kapı yapının bu cephesinde dışarıya taşan ahşap mükebbireye geçit vermektedir. Yarım daire planlı bu mükebbirede aşağıdan yukarıya doğru basit bir korkuluk duvarı, beş adet kare kesitli ince ahşap sütun, bunların arasında kırık kaş kemer biçiminde ahşap alınlıklar ve kısa bir saçakla donatılmış yarım sekizgen piramit biçiminde bir ahşap çatı görülmektedir. Mihrabın dışarıya çıkıntı yapmayan kavisli nişi ve sepetkulpu kemerli kavsarası vardır. Semâhâne-türbe binasının içinde süsleme olarak kayda değer yegâne unsur mihrap hücresinin yüzeyinde görülen kalem işi tezyinattır. Burada uçları püsküllü kordonlarla tutturulmuş perde ve kandil motifi bulunmaktadır. Dış süsleme olarak da kayda değer tek şey cadde üzerindeki doğu cephesinde, üst katta mihrabın tepesine isabet eden yerde görülen sehpa üzerine oturtulmuş Mevlevî tacı kabartmasıdır. Sıva ile yapılan bu kabartma geç devir tarikat yapılarında sıkça rastlanan, tekke eşyalarının ve tasavvufî sembollerin mimari süslemede yer alması geleneğine bağlanmaktadır.
Kare bir alanı (12 × 12 m.) kaplayan selâmlık-mutfak binasının kâgir duvarlı zemin katı ve ahşap duvarlı üst katında orta sofalı plan tipi uygulanmış, zemin kattaki sofanın çevresine şeyh odası, mutfak ve bununla bağlantılı somathâne, giriş üzerinde bir çıkma yapan üst kat sofasının çevresine altı adet oda yerleştirilmiştir. Zâviye niteliğindeki bu mevlevîhânede mutfağın, âsitânelerde görüldüğü gibi yemek pişirmenin yanı sıra semâ meşki ve derviş terbiyesi gibi fonksiyonları içermediği ve âsitâne mutfaklarına oranla daha ufak tutulduğu dikkati çekmektedir. Dikdörtgen planlı (14,50 × 8 m.), tek katlı ve kâgir duvarlı dedegân dairesi, yapıyı boydan boya kateden bir koridorla bunun üzerinde sıralanan dört adet hücreden ibarettir. Üsküdar Mevlevîhânesi’nin tarikat mimarisi açısından en çok dikkati çeken yanı türbenin semâhânenin alt katında yer almasıdır. Söz konusu garip konum sûfî çevrelerinde, velîlerle onların yoluna bağlı olanlar arasında bulunduğuna inanılan mânevî yakınlığı tasarıma yansıtmakta, diğer taraftan Türk-İslâm mimarisinin erken tarihli kümbetlerinde gözlenen bir gelenekle irtibatlandırılmaktadır.
Günümüzde Klasik Türk Sanatları Vakfı'nın merkezi olarak faaliyetlerine devam etmektedir.
Mevlevihânenin kurucusu Sultanzâde Halil Nûman Dede miladi 4 Ocak 1799 tarihinde vefat etmiştir.
https://islamansiklopedisi.org.tr/uskudar-mevlevihanesi